TARIHTE IBRET VERICI OLAYLAR
(2.Bölüm)




HALKINI DÜSÜNEN GERÇEK DEVLET ADAMI

Okkasi 30 paraya satilan ekmegin fiyatina 10 paralik bir zam yapmak isteyen firincilari huzuruna
çagiran müsfik sultan Abdülhamid Han, onlara söyle demisti:
"Siz yine ekmegi 30 paraya satmaya devam edin. Sattiginiz her ekmek için istediginiz 10 parayi ben
verecegim. Çünkü bir memlekette ekmek fiyatina zam yapilirsa, bunu bütün zaruri ihtiyaçlarin
pahalilasmasi gibi bir hareket kovalar ki, halkimiz bundan büyük izdirap çeker."



SULTANLIK STAJI

Osmanli Sehzadeleri küçük yaslardan itibaren, ileride devleti yönetebilecek sekilde çok ciddi bir
egitime tabi tutulmaktaydilar ve bülug çagina gelince de (yani günümüz nesillerinin sokakta çember
çevirdikleri bir yasta) bir nevi "sultanlik staji" anlamina gelen önemli vilayetlerin basina Sancakbeyi
olarak tayin edilip devlet idaresini tatbiki sekilde ögrenmeleri saglanmaktaydi. Böylece, ilerisi için
onlar devleti tanirken, devletin de onlari tanima firsati olurdu.


TÜRKLERIN KORKUTAN HATIRALARI

Çarlik Rusyasi Balkanlar'i Osmanli'dan koparmak gayesi ile Balkan milletlerine gizliden gizliye silah
dagitip, bir yandan da fitne tohumlari ekerek ayaklandirmaya çalismaktaydi. Bu is için vazifelendirilen
Rus generali Çirnayev, 1877 yilinda Bulgaristan'dan Çar'a gönderdigi gizli raporda
sunlari yazmaktaydi:
"Buralarda hiç yoktan ordular meydana getirdim. Bu askerleri ölüme sevkediyorum. Fakat bu insanlari
sendeleten bir engel var. Türklerin yasayan hatiralari! Ölümden korkmayanlar, bu hatiralardan
korkuyorlar. Yalniz Türkleri degil, onlarin tarihlerini de yenmek lazim. Onlarda herhalde bir sihirbaz
zekasi var. Bir degil birkaç istila bile, onlarin iliklerine isleyen gizli üstünlüklerini yikmaya bence
kafi gelmeyecektir."



BIR SIYASET DAHISININ ÖLÜMÜ

Devrinin en buhranli döneminde devraldigi Osmanli Devleti'ni 33 yil süreyle dahice politikalar takip
ederek yöneten Ulu Hakan Abdülhamid Han'a kiblesi Batiya ayarli yerli aydinlarca birçok iftiralar atilip
Batili agziyla "kizil sultan" denmesine karsilik, dönemin Ingiltere Hariciye Naziri Sir Edward Grey,
Sultan Abdülhamid'in vefatini ögrendigi zaman sunlari söylemekten kendini alamamisti:
"Ne büyük kayip! Hasmimdi ama, onun ölümü ile diplomasi meslegi artik sevkini kaybetti."


CIHAD NISANLARI

Kafkasya istiklal mücadelesinin efsanevi dava adami Seyh Samil'in, bu mukaddes cihadda ölümü göze alarak
büyük fedakarliklar gösteren gazilerine hatira olarak hilal seklinde nisanlar vermekteydi. Bu nisanlarin üzerinde,
hilal seklinde ve Arapça olarak söyle ibareler yer almaktaydi:
"Kiliç Cennet'in anahtaridir",
"Sonunu düsünen cesur olmaz",
"Yigide Cennet yeri açiktir"
"Ecel gelmedikçe ölüm olmaz."



HALKIN SAGDUYUSUNA GÜVEN(!)

27 Mayis ihtilalinden sonra Cemal Gürsel Pasa'nin, Anayasa komisyonu baskani Ord.Prof Siddik Sami
Onar'a, "Cumhurbaskani'nin tek dereceli ve halk tarafindan seçilmesini temin edecek bir anayasa yapilsin"
diye mesaj göndermesi üzerine, Siddik Sami Onar su uyarida bulunmustu:
"Laikligi pekistirecek tadilati yapalim; ama bu seçim usulünü getirecek olursak, halk ya Said Nursi'yi
seçer, yahut da onu destekleyen profesörü..."



YAVUZ SULTAN SELIM'DE KULLUK SUURU

Makedonya krali Büyük Iskender, Misir'i isgal ettigi zaman kendisinin Yunanlilar için hasa ilah kabul
edilen Jüpiter yildizindan geldigini iddia ederek, uluhiyet davasinda Firavun'u taklit etmisti.
Buna mukabil, Yavuz Sultan Selim Misir tahtina nail oldugu zaman söyle demisti:
"Mülk, Allah'indir. sayet benim veya baska bir kimsenin yeryüzünde parmak ucu kadar topragi olsa, bu
Allah ile ortaklik degil midir?"



GAZNELI MAHMUD'DA MANA BUUDU

I'lay-i Kelimetullah için durup dinlenmeden, arka arkaya yaptigi seferler ile Tevhid'in bayragini
Hindistan içlerine kadar ulastirarak tarihin kaydettigi ender komutanlardan biri olan Gazneli Mahmud,
maddenin fatihi oldugu kadar mananin da fatihi idi. Her gece, üzerindeki padisahlik elbisesini çikartip
eski bir elbise giyerek sabaha kadar kulluk suuruyla Rabbine yalvarip yakardigini
ve kendini daima kusurlu görüp; Yüce Mevla'dan söyle magfiret dilemekteydi:
"Ben ne emreden sultan, ne büyük bir fatihim.
Bu dergaha yüz süren, zavalli bir fakirim.
Elimden, amelimden hiçbirsey hasil olmaz.
Ancak Sen'in lütuf elin, insaallah olur yarim"



MILLI SAHLANISIN RUHUNA TÜKÜRMEK

Kendi yasadigi dönemde de kiz ögrencilerin basörtüsü takmalari yüzünden üniversitelere alinmamasi
üzerine, merhum Necip Fazil Kisakürek'in bu haksizliga söyle isyan etmisti:
"Bir kiz ögrenciyi, basini örttügü için tahsil hakkindan mahrum etmek Istiklal Savasi baslarinda ve
Maras'ta, düsmanlar tarafindan basörtüsü çekilip düsürüldügü için baslayan milli sahlanisin ruhuna
tükürmektir."



CAHIZ'DA ILIM ASKI

Büyük alim Cahiz, (vefati 255/868) ilim askiyla yanip tutusmaktaydi. Öyle ki, kitap satin alip okumaya
para yetistiremedigi için, kitapçi dükkanlarini kiralamakta, gece üzerinden kilitleterek sabaha kadar
kitap okuyarak ilmini gelistirmeye çalismaktaydi.


UFUK FARKI

1877'de Istanbul'a gelen Avusturya-Macaristan büyükelçisi Viktor Graf Dubskyi, önce Bab-i Ali'deki
hükümet erkani ile görüsüp, ardindan da Sultan II. Abdülhamid ile görüsmüstü. Bu görüsmelerden sonra
Abdülhamid Han hakkindaki düsüncelerini söyle ifade etmisti:
"Hayret verici bir sey, ama dogruydu. Devlet erkani sadece kisa mesafede ileriyi görebiliyordu. Genis
zaviyeli bir ihata kabiliyetleri yoktu. Abdülhamid'in ise, aksine fazla ihata niteligi vardi.
Bu zitlik telafi edilemezdi. dilemeyince de devlet idaresinde baslayan aksakliklar, ileride
daha vahim sonuçlar verecekti. Biz bunlari iyi kullanmaliydik."



OSMANLI'DA FIKIR HÜRRIYETI

Osmanli medreselerinde ögretimini tamamladiktan sonra icazetini, yani diplomasini alan yeni müderrisler,
hocalarinin elini öptükten sonra isterlerse biraz evvel saygida kusur etmedikleri
hocalarinin düsüncelerinden farkli fikirleri müdafaa edebilmekteydiler. Onlari bu egitim ve fikir
hürriyetinden mahrum edebilecek hiçbir makam yoktu.


DINDEN BAHSETMENIN YASAK OLDUGU DEVIR

1945 yilinda Matbuat Umum Müdür Muavini Izzettin Nisbay, dönemin gazetelerinde tek tük dini muhtevali
yazilar görülmesi üzerine Istanbul gazetelerine su tamimi göndermisti:
"Gazetelerinizin son günlerdeki nesriyati arasinda dinden bahseden bazi yazi, mütalaa, ima ve temsillere
rastlanilmaktadir Bundan sonra din mevzuu üzerindeki gerek tarihi, gerek temsili ve gerekse
mütalaa kabilinden olan her türlü makale, fikra ve tefrikanin nesrinden kaçinilmasi ve baslanmis olan
bu gibi tefrikalarin en geç on gün içinde nihayetlendirilmesi..."



IBN-I CEVZI'NIN VASIYETI

Büyük alim Ibni Cevzi, tedris, telif ve fetva ile dolu dolu yasadigi ömrünün tek anini bile bosa
geçirmeyip, bazisi yirmi cildi bulan 340'dan fazla eser vererek, kitap yazmadik hiçbir ilim dali
birakmamisti. Yazmis oldugu eserlerinin toplami ömrünün günlerine bölündügünde, bir güne dört defter
(forma) düsmeekteydi.
Ibni Cevzi, bu ilimlerle içli disli geçen ömrü boyunca, biraktigi birbirinden kiymetli eserleri yazarken
kullandigi kalemlerin yontulmasindan ortaya çikan talaslari biriktirmis, bu talaslarin vefatinda gasil
suyunun isitilmasinda kullanilmasini vasiyet etmisti. Bu büyük alimin vefatinda vasiyeti
yerine getirilmis ve biriktirdigi talaslarin, gasil suyunu isitmaya kafi geldigi görülmüstü.


OSMANLI DEVLETI ILE TICARET YAPMANIN IMTIYAZI

Osmanli Devleti, kurmus oldugu muhtesem devlet sistemini, tekke-medrese-kisla sacayagi üzerine saglam
bir sekilde oturtup, dogruluk ve adalet üzerine cihana isik saçmisti.
Osmanli tesirinin dört bir yanda hissedildigi bu günlerin birinde, Hollanda Ticaret Odasi'nda bir karar
alinirken, oylarin esit çikmasi halinde, ticaret odasi baskani karar verebilmek için;
"içinizde Türklerle alis veris eden var mi?" diye sormus, herhangi birinden "evet" cevabi alinca da onun
oyunu iki oy yerine kabul edip karari neticelendirmisti.


MAZI ILE ALAKASINI KESENLER

Hamdullah Suphi Tanriöver tek parti hükümetinin Maarif Vekilligi'ni yaptigi yillarda, yabanci bir heyete
Süleymaniye Camii'ni gezdirdikten sonra misafirler Kanuni Sultan Süleyman'in türbesini
ziyaret etmek istemislerdi.
Memleketteki bütün türbeler 30.11.1925 tarih ve 677 sayili kanunla kapatildigi için, Hamdullah Suphi bu
yabanci misafirlere kaçamak cevaplar vermis, fakat sonunda; "bir müddet mazi ile alakamizi kesmek
istedik. Onun için türbeleri kapattik"
diyerek gerçegi açiklamak zorunda kalmisti. Misafirler
"ciddi mi söylüyorsunuz?" diye hayretler içinde kalmis, ardindan da oldukça ibretli bir
sekildesunlari söylemislerdi:
"Tarihi olmayan milletler tarih huzurunda esatir ve efsane, uydurarak kendilerini tatmin ederler. Sizin
ise büyük bir tarihiniz var. Bu tarihi yapanlarin türbelerini nasil kapatiyorsunuz?"



ILIM UGRUNA

Büyük alim Ibn-i Teymiye, kitap okumaya baslamadan önce beline kadar uzayan örgülü saçlarini duvardaki
bir çiviye asip öyle kitap okumaya baslardi. Uykusu gelip de basi önüne düstügünde çiviye
asili saçlarinin canini yakarak kendisinin uyumasina engel olmasi için böyle yapardi. Bu ilim asikinin,
böyle azimli çalismalarin neticesinde, vefat ettiginde, ardinda bin kadar muazzam eser
birakmisti.


BEYAZ ADAMIN AFRIKA'YA YARDIMI

Ünlü Italyan film yönetmeni Marco Ferrari, "Isiniz Is Beyazlar" isimli filmiyle ilgili büyük yankilar
uyandiran bir röportajinda sunlari söylemistir:
"Avrupalilarin Afrika'ya baslattiklari yardim seferberligi seytanca bir tuzaktir ve bu yardim
sömürgecilikten daha tehlikelidir. Bizim siyah kitada artik yapabilecegimiz birsey yok. Çabuk terkedelim
orayi! Artik beyazlarin iktidarinin sonu gelmistir. Bizler, ihtiyarlarin, yoksullarin
Paris'te, Roma'da, Londra'da zenci muamelesi gördügü bir medeniyetin içinde yasarken, nasil olur da
Afrikalilara yardim etme iddiasinda bulunabiliriz. Bugün, Afrikali insanlara yardim adi altinda köpekler
için hazirlanmis konserveler gönderilmektedir. Bizim medeniyetimizin ne oldugu görülüp bilinirken,
tutup da yardimseverlikten bahsetmesi için insanin yüzsüz olmasi gerekir.
Asil yardima muhtaç olanlar bizleriz."



"YA RAB! BENI AMELIYAT MASASINDAN KALDIRMA"

Osmanli Devleti'nin yikilmaya yüz tuttugu talihsiz bir döneminde 35. Osmanli padisahi olarak tahta geçen
Sultan Mehmed Resad, mesanesindeki bir rahatsizliktan dolayi ameliyat olacagi zaman, kibleye
yönelip ellerini Ulu Dergah'a açarak söyle dua etmisti:
"Ya Rab! Milletimin ve memleketimin bütün mukadderatini hayirlara tahvil et! Eger memleketim ve milletim
için zararli olacaksam beni bu ameliyat masasindan kaldirma!"



PICASSO VE ISLAM

Islam Dininin pek çok hikmete mebni olarak resme cevaz vermemesi neticesinde, Osmanli'da daha çok hat
sanati, tezhib gibi, bugün dünyanin "nofigüratif" dedigi sanatlar gelismistir.
Avrupa ressamlarina bizim hat sanati örneklerimiz gösterildiginde, Ispanyollarin son büyük ressami Pablo
Picasso söyle demistir:
"Varmayi düsündügüm hedefe müslümanlar besyüz sene önce ulasmis!"


KIYAS

Onuncu Osmanli Padisahi Kanuni Sultan Süleyman döneminde Sivas vilayetinin bütçesi 20 milyon altin idi.
Buna karsilik yine ayni dönemde Fransa Birlesik Kralligi'nin bütçesinin 4 milyon altin ve
Birlesik Ingiltere Kralligi'nin bütçesinin de 3,5 milyon altin idi.


KITAP OKUMADAN GEÇEN IKI GECE

Onuncu yüzyilin büyük alimlerinden Endülüslü Ibn-i Rüsd'ün, ömrü boyunca kitap okumadan geçen sadece iki
gecesinin bulundugu, bunlardan birinin evlendigi, digerinin de babasinin vefat ettigi gece
oldugu söylenmektedir.


VELI SULTAN

Yavuz Sultan Selim Han Gazi, Islamiyet'i tek bir bayrak altinda toplamak gayesi ile çikmis oldugu Misir
seferi sirasinda, daha önceleri Cengiz ve Timur'un geçemeyip yüz geri döndükleri korkunç Tih
çölünü mucizevi bir sekilde onüç günde geçti.
Bu geçis esnasinda askerinin önünde, yaya vaziyette, mütevazi bir sekilde iki büklüm olarak yürüyen Koca
Yavuz'a vezirlerinin, "Hünkarim, atiniza binseniz" demelerine karsilik, Büyük Sultan gözyaslari
içinde su cevabi vermistir:
"Nasil binerim!... Görmüyor musunuz, Rasulullah Efendimiz (s.a.v.) önümüzde bize yol gösteriyor."


OSMANLI'YA IHANETIN CEZASI

Meshur Misirli Islam alimi Muhammed el-Gazali, Mescid-i Aksa'nin isgalinin 25. yili münasebetiyle
Kahire'de verdigi bir konferansta söyle demistir:
"Su bir hakikat ki, müslümanlar, Osmanli Hilafet devletine hiyanet ettiler. Ingilizler, bir milyona
yakin Misirliyi Osmanli hilafet devletini parçalamak için aldilar ve müslüman Türklere karsi onlari
kullandilar ve Türkler perisan oldu. Türkleri, ihanet eden Araplar perisan etti ve biz bu yaptigimiz
hiyanet ve ihanetin cezasini Filistin ve Mescid-i Aksa topraklarinin Ingilizlerin eline geçmesiyle çok
pahali ödedik. Filistin ve Kudüs elimizden çikti."



ARNAVUT YEMINI

Osmanli'dan itibaren asirlardir topraklarimiz içinde kalmis olan Balkanlar ve Rumeli'de yasayan kendi
soydaslarimiza dini-milli kültürümüz adina gözle görülür bir yardim eli uzatmamamiza ragmen,
"Muhtesem Osmanli!" düsüncesi gönüllerden silinmemisti.
Bugün Arnavutluk'ta "Türk" kelimesi, onlar için dogruluk, dürüstlük, yigitlik, efendilik ve hakbilirlik
manalarina gelmekte. Hatta o kadar ki, bazi Arnavutlar kendi aralarinda bile yemin ederken,
"Dogru söylemiyorsam Türk olmayayim!" diyerek birbirlerini inandirmaya çalismaktalar.


ECDADIN VAKIF ÇAGLAYANI

Yardim, sefkat ve sevgi hissinin ebedilesmesi arzusundan dogan ve digergamligin müesseselesmis sekli
olan vakif müesseselerimiz sayesinde cemiyetimiz yillarca huzur içinde varligini devam ettirmistir.
Bu ecdad vakiflari arasinda suunlar dikkat çekicidir:
-Kisin aç kalan kuslarin beslenmesi, Bayram günlerinde sehir ve kasabalarda top atilarak çocuklarin
sevindirilmesi,
-Koyun cinsinin islah edilmesi,
-Et fiyatlarinin kis aylarinda yükselmemesini saglayacak tedbirlerin alinmasi,
-Hasta ve garip göçmen leyleklerin bakim ve tedavi edilmesi,
-Çalisan kadinlara sütanne bulunmasi,
-Hac yolunda parasiz kalanlara para dagitilmasi,
-Cami ve türbe duvarlarindaki ot ve yosunlarin temizlenmesi, Ramazan-i Seriflerde camilerde hurma,
zeytin gibi iftariyeliklerin dagitilmasi,
-Köy ihtiyarlarina elbise temin edilmesi,
-Hamallarin sirtlarindaki yükleri, üzerine koyup dinlendikten sonra kimsenin yardimina muhtaç olmaksizin
sirtlanabilmeleri için mola taslari dikilmesi
-Yüksek dag ve geçitlerde kar ve tipiden korunmak için siginak yapilmasi,
-Yaz aylarinda sicaktan bunalanlar için gölgelik yapilmasi ve icab eden yerlere su küplerinin
konulmasi...


BIR DEVRIN IÇYÜZÜ

Aziz ecdadimizin, öldükten sonra arkalarinda bir sevap kapisi birakmak düsüncesiyle binbir emekle
yaptirdigi vakif eserleri, bir dönemde sadece hava parasi besyüzbin lira yaparken, yok pahasina, onsekiz
liraya Ermenilere kiraya verilmistir.
Yapilan devrimlerden sonra "sapka inkilabina aykiridir" gerekçesiyle o güzelim sanat eseri mahiyetindeki
ecdad mezar taslarimizin "fesli-sarikli" olan bas kisimlari kirdirilmistir.
Koskoca Istanbul'da, namaz kildirabilecek kadar dahi bilgiye sahip insan bulunamadigindan, bir dönemde
Süleymaniye Camii'ne mahalle bekçisinin imam yapilmisitir.


HAK VE BATIL

"Fi Zilali'l-Kur'an" tefsiri yazari büyük alim Seyyid Kutub'a, idam edilmeden önce devrin baskani
Nasir'dan özür dilemesi istenildigini ve bunu yaptigi takdirde bagislanacagini söylediklerinde, Seyyid
Kutub, tam bir dava adamina yarasir sekilde söyle cevap vermistir:
"Eger bu idam karari hak ise, ben bu hakka razi oluyorum. Yok eger batil ise, ben batildan özür
dileyecek kadar alçalmadim."



SARAPLI IFTAR YEMEGI TARIFI

Tercüman gazetesinin genel yayin müdürlügünü yapan solcu Oktay Verel'li günlerin birinde Ramazan
vesilesi ile hazirlanan özel sayfanin "Iftar Sofrasi" sütunundaki yemek tarifinde söyle yazmaktadir:
"500 gram kusbasi et, yarim bardak sarap, bir kasik tereyagi... vs."


HAREM YALANI

Osmanli Harem Hayati hakkinda yazilan eserlerin pek çogu ya tamamiyle uydurma veya çok eksiktir.
18.yüzyilda Istanbul'da bulunmus olan Ingiltere sefirinin esi Lady Montagu'nun "Sark Mektuplari" isimli
kitabinda anlattigi Osmanli Harem hayati hakkindaki bilgiler, yine bir Batili olan ve Türkiye'de yirmiüç
yil vazife yapmis olan Maresal Moltke tarafindan tekzib edilmistir.


BAGDAT FATIHI'NIN MÜTEVAZI HAYATI

Osmanli padisahlarinin en cihangirlerinden olan Sultan lV. Murad, savasa giderken, seferlerde neferler
gibi pek sade bir hayat yasamistir. Yemek hususunda bile askerinin karavanasina kasik sallamis ve
çok defa kirlarda atinin egerini basinin altina yastik yaparak uyku ihtiyacini gidermistir.


GÜNDE ÜÇ YUMURTA VEREN TAVUK

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Barla'daki sürgün günlerinin birinde vakit aksama yaklasirken elinde bir
sopayla tavuk kovalamis, orada bulunan köy halkindan bazilari Üstad'a gelip tavugu niçin kovaladigini sormalari üzerine,
Bediüzzaman gayet ibretli bir sekilde su cevabi vermistir:
"Bu tavuk dün iki tane, bugün ise üç tane yumurta getirdi. Benim iktisat kaidemi bozuyor. Bu sebepten
kovuyorum."



MILLETIN SIRTINDAKI YÜK

Sultan Mehmed Resad'in ortanca oglu Sehzade Necmeddin Efendi vefat ettiginde, padisahin yakinlarinin
büyük üzüntüye kapilmalari üzerine Sultan Resad tam bir tevekkülle söyle demistir:
"Bizler zaten milletin sirtinda büyük bir yük halindeyiz. Ben bir evlad kaybettim, fakat millet bir
yükten kurtuldu."



HÜR BIR ESIR

17. yüzyilda Ruslarla yaptigi savasi kaybederek Osmanli Devleti'ne siginan Isveç Krali 12. Charles
(Demirbas Sarl), Türklerden gördügü alicenaplik karsisinda sükranlarini söyle ifade etmistir:
"Poltava'da esir oluyordum. Bu benim için bir ölümdü. Kurtuldum. Bug nehri önünde tehlike daha kuvvetli
olarak belirdi. Önümde su, ardimda düsman, tepemde atesler püsküren günes... Su beni bogmak,
düsman beni parçalamak, günes beni eritmek istiyordu, yine kurtuldum. Fakat bugün esirim.
Türklerin esiriyim. Demirin, atesin ve suyun yapamadigini onlar yaptilar, beni esir ettiler.
Ayagimda zincir yok, zindanda da degilim. Hürüm ve istedigimi yapiyorum. Lakin yine esirim;
asaletin, nezaketin esiriyim. Türkler beni iste bu elmas baga sardilar. Bu kadar sefkatli, bu kadar yüksek kalpli,
bu kadar asil ve bu kadar nazik milletin arasinda hür bir esir olarak yasamak, bilseniz ne kadar tatli."



450 YILLIK ÇEVRE NIZAMNAMESI

Çevremizin gitgide yasanmaz hale gelip bunun ekolojik felakete yol açan neticelerinin her gün biraz daha
fazla ortaya çikmasiyla birlikte çevreyle ilgili haftalar tertip edip, hukuki düzenlemelerin gündeme
yeni yeni gelmesine karsilik, Osmanli Devleti bizden tam dört buçuk asir önce, meselenin ehemmiyetini idrak ederek
"Çevre Temizligi Nizamnamesi" hazirlayip uygulamaya koyarak problemi çözmüstü.


ABDÜLHAMID'IN HAREMI

II. Abdülhamid Han'in karisi Müsfika Sultan, kocasinin vefatindan sonra ve kizinin da Avrupa'ya sürgün
edilmesi üzerine, Istanbul'da yillarca yalniz yasamistir.
Kizi Ayse Sultan annesini defaatle Avrupa'ya yanina çagirmasina ragmen gitmemis, bunun sebebini
soranlara söyle cevap vermistir:
"Efendim pek kiskançti. Harem agalari bile baslarini kaldirip yüzüme bakmaktan men edilmisti.
Avrupaya gittigimi, yüzümü yabanci erkeklerin gördüklerini kabrinde hissederse gücenecegini, azap duyacagini düsündüm.
Onun için de kalbime tas basarak yillar yili dar-i dünyada evladimin hasretine katlandim."



OGLUMDAN DEVLET SORUMLUDUR

16 Nisan l992'de, polisin yaptigi bir operasyonda öldürülen Dev-Sol militani Sinan Kukul'un babasi Musa
Kukul, gazetelere verdigi beyanatta söyle demistir:
"Oglum benim yanimdayken inaniyordu. Namazini kiliyordu. Onu devlete güvenip yatili okula verdigimde
kaybettim. Tavuk bile kesemeyen oglum, nasil bu yola düstü? Sormak istedigim, devletin yatili
mekteplerinde okuyan bir çocuk nasil oluyor da devlet aleyhinde yönlendirilebiliyor? Sinan'dan ben
degil, devlet sorumludur."



MEHMET AKIF VE KALPAK

Milli sairimiz Mehmet Akif Ersoy Cumhuriyet'in ilk yillarinda Ankara'ya çagirilmis ve orada halledilmesi
gereken o kadar önemli mesele varken "kalpak " meselesinin görüsülmesi üzerine iyice cani sikilan Akif söyle demistir:
"Ben de bu adamlarin basimin içine bakacaklarini sanmistim. Ama onlar tepesine baktilar."


OSMANLI'NIN ADALET SEMSIYESI

Kurtulus Savasi'ndan önceki Istanbul'un isgal yillari sirasinda, birçok yerli Rum'un taskinliklar
yaparak Türk düsmanligini körüklemesine mukabil , Istanbul'da yillarca Osmanli'nin adalet semsiyesi
altinda huzur içinde hayat sürmüs hakperest bir Rum olan Alerko Mandaci, elinde tesbihi, basinda fesi
ile dolasip; "ben bu fesin altinda dogdum, bunun altinda ölürüm" diyerek soydasi diger Rumlara
muhalefet edip onlarla yaka paça mücadele etmistir.

KADININ RUHU VAR MI?

16. Yüzyil Avrupa'sinda, kadinlarin ruhlarinin olup olmadigi ve Cennet'e gidip gidemeyecekleri meselesi
hiristiyan çevrelerde durmadan tartisilmaktaydi. Yine o dönemde bir üniversite hocasi,
kadinlarin insan türünden olmadiklarini ispat etmek üzere Latince tezler yazmis ve o dönemin kraliyet
fermanlarinda, kadinlarin dövülme meselesi ile alakali olarak su türden hükümler yer almistir:
"Dövme aletinin ucu keskin demir olmasin ve açilan yara da makul bir cezanin hudutlarini asmis olmasin."


OSMANLI SARAY KADINLARI

Tarihi hadiselere önyargili bakan birçok batili yazarin, Osmanli kadinlarinin saray hayatini kendi hayat
felsefelerine göre degerlendirip, "kafes edebiyati" çerçevesinde senaryolastirmasina mukabil,
yillarca Istanbul'da yasayan "Muhtesem Istanbul" kitabinin yazari Gerard de Nerval, Osmanli
saray kadinlari hakkinda sunlari kaydetmektedir:
"Saray kadinlarina gelince, bunlarin gerçekten birer alim olduklarini söyleyebiliriz ve bu sözümüzde
mübalaga yoktur. Çünkü saraya giren her kadin, tarih, edebiyat. müzik, resim ve cografya konularinda çok
ciddi bir egitime tabi tutulur. Bu kadinlarin birçogu, sanatkar veya sairdirler."



IDEAL VE MENFAAT

ABD eski baskani George Bush, West Point Askeri Akademisi'nde son yaptigi konusmada "ideal" ile "menfaat"
arasindaki farki vurgulayip tam bir makyavelist batili zihniyete yakisir sekilde
söyle demistir:
"Her siddet hadisesine karsi koymak durumunda degiliz... Bir milletin idealleri,menfaatleriyle çatisma
halinde olmamalidir."



BATI'NIN PIS PARMAGI

"Arap Birligi" düsüncesi, Ingilizlerin, Osmanli Devleti'ni parçalamak için kullandigi bir vasitaydi ve
böylece Ingilizler, Araplari Islam ümmetinden ayirmayi hedeflemekteydiler. Nitekim
"Baas Arap Milliyetçiligi" fikri bir hiristiyan olan Misel Eflak tarafindan ortaya atilmisti.
Yine, Osmanli'yi Islam aleminden koparmak için ortaya atilan "Pantürkizm" düsüncesinin fikir babasi da
Vambery isimli bir Avrupali idi.


ISTIKLAL MAHKEMELERI

Birinci Büyük Millet Meclisinin unutulmaz imanli hatibi, Erzurum mebusu Hüseyin Avni Ulas, Elazig
Istiklal Mahkemesinde yargilanip hakkinda beraat karari verilmesi üzerine büyük bir celadetle yerinden
firlayarak söyle haykirmisti:
"Bu mahkeme çok namuslu insanlari asmistir. Bizim namusumuzda bir eksiklik mi gördü ki, bizi asmadi?"
Bunun üzerine, Elazig Istiklal Mahkemesi Hüseyin Avni Bey'i ömür boyu sürgün cezasina mahkum etmisti.


SÜNNETDASLIK

Osmanli'nin çok güzel sünnet geleneklerinden biri de varlikli ailelerin, çocuklarini sünnet ettirecekleri
zaman kendi çocuklarinin sünnet dügününe fakir aile çocuklarini da davet ederek onlari da sünnet ettirmeleriydi.
Böylece sünnet edilen çocuklar arasinda hayat boyu sürecek bir kardeslik bagi (sünnetdaslik) tesis etmis oluyorlardi.


BIR MANDAYA DEGISILEN DEVLET

Istanbul'un Batili emperyalistlerce isgal edildigi yillarda "manda" fikrinin hararetli bir sekilde
tartisildigi günlerin birinde, o devrin Zaman gazetesinin bas yazarligini yapmakta olan sair Yahya Kemal,
kendi kösesinde bir arkadasinin ifadesi olan "Bu sehre girmek için Fatih Sultan Mehmed'in her
topuna doksan manda kosmustuk. Koca saltanati bir mandaya degisecegiz"
diye yazmis, ancak bu
makalesi sansüre ugrayarak kösesi beyaz çikmistir.


"ONLARIN HER SEYINI BERBAT ETTIK"

Haçli seferlerinin basarisizlikla neticelenmesinden sonra Bati sömürgeciligini Islam ülkelerine
yerlestirmenin baska yollarini arayan kilisenin, gelistirdikleri Oryantalizm metodlariyla yillarca
sabirla çalisarak Islam alemini ne hale getirdiklerini, yine bir batili olan Louis Massignon söyle
anlatmaktadir:
"Onlarin her seyini berbat ettik. Felsefelerini, dinlerini berbat ettik. Sahsiyetlerinde büyük bir bosluk
meydana getirdik. Artik anarsiye ve intihara hazir haldedirler. Ruhlarini kaybettiler."



BIR DINSIZIN PAPAZ OLAN OGLU

"Beserin böyle dalaletleri var.
Putunu kendi yapar, kendi tapar."

Böyle diyen bir dönemin edebiyat dünyasinin önemli simalarindan biri, inançsiz sair Tevfik Fikret'in;
"sen bize bol bol isik kucakla, getir" diyerek elektrik mühendisi olmak üzere Ingiltere'ye gönderdigi
oglu Haluk, dininden ve vatanindan tamamen kopmus ve içindeki inanma ihtiyacindan dolayi önce hiristiyan,
daha sonra da bir kilisede papaz olmustur.
Yillar sonra Amerika'da izini bulup kendisiyle görüsmek isteyen birine söyle demistir:
"Siz Türk veya Türkiyeli olabilirsiniz, bu beni ilgilendirmez. Ben Amerikaliyim, Amerikan vatandasiyim.
Türkiye ile iyi-kötü bir iliskim yoktur."

Bu hadise üzerine Nihat Sami Banarli, olayi söyle yorumlamistir:
"Fikret ailesinin talihsizligi galiba Mendel kanununun tezahürüdür. Bu 'soya çekim' kanunu, Fikret'in
ruhuna belki hüsran duygusunun acisini tattirdi. Çünkü Fikret'in ailesi henüz müslüman olmus bir Rum
ailesinin kiziydi ve bu ailenin tarihinde saga veya sola dogru birtakim iman ve ideal degisimleri
olmustu. Haluk'un müslümanliktan yedi asir eski bir dine geri dönmesi, belki de böyle bir kan mirasinin
tecellisidir."



TITO'DAN MÜTHIS ITIRAFLAR

Ömrünün elli yilini komünist ideoloji yolunda harcayarak bu davasinda söhreti yurt disina tasmis bir
insan olan Salih Gökkaya, daha sonra Islam'la müserref olarak Hakk'a rücü etmistir.
Komünizm firtinalarinin bütün dünyayi kasip kavurdugu bu günlerin birinde Salih Gökkaya
"Türkiye Komünist Talebe Teskilati Baskani" sifatiyla Yugoslavya Devlet Baskani Maresal Tito'nun seref misafiri
olarak Belgrad'a gitmisti.Ömrünün son günlerini geçirmekte olan Tito'yu ziyaret ettiklerinde,
hayatini komünizme adayan bu ihtiyar lider, büyük bir pismanlik içinde sunlari söylemisti:
"Yoldas, ben ölüyorum artik... Ölümün ne derece korkunç birsey oldugunu size anlatamam. Anlatsam bile
sihatli ve genç olan sizler, bu yasta bunu anlayamazsiniz. Düsünün, ölmek, yok olmak... Topraga karismak
ve dönmemek üzere gidis... Iste bu çildirtiyor beni... Dostlarimizdan, sevdiklerimizden, ünvan ve makamlardan ayrilmak...
Dünyanin güzelliklerini bir daha görememek... Ne korkunç birsey anlamiyor musunuz?
Yoldaslarim, sizlere açik bir kalple itirafta bulunmak istiyorum:
Ben öldükten sonra, toprak olacaksam, dirilis, ceza veya mükafaat yoksa, benim yaptigim mücadelenin degeri nedir?
Söyleyin bana? Ha, yoldaslarimin kalbine gömülecekmisim veya unutulmayacakmisim veya alkislanacakmisim,
neye yarar? Ben mahvolduktan sonra, beni alkislayanlarin takdir sesleri, kabirde vücudumu parçalayan
yilan ve çiyanlari insafa getirir mi? Söyleyin bu gidis nereye? Bunun izahini Marks, Engels, Lenin yapamiyor.
Itiraf etmek zorundayim. Ben Allah'a, Peygambere ve ahirete inaniyorum artik. Dinsizlik bir çare degil.
Düsünün, su kainatin bir Yaraticisi, su muhtesem sistemin bir kanun koyucusu olmalidir...
Bence ölüm de son olmamalidir, mazlumca gidenlerle, zalimce ölenlerin bir hesaplasma yeri olmalidir.
Hakkini almadan, cezasini görmeden gidiyorlar. Böyle kesmekes olamaz. Ben bunu vicdanen hissediyorum.
Öyle ki, milyonlarca suçsuz insanlara yaptigimiz eza ve zulümler, su anda bogazima dügümlenmis bir vaziyette.
Onlarin ah'larina kulak verecek bir merci olmali... Yoksa insan teselliyi nereden bulacak?
Bunlarin bir açiklamasi olmali. Marks bu mevzuda halt etmis. Uyusturmus beynimizi.
Nedense ölüm kapiya dayanmadan bunu idrak edemiyoruz. Belki de göz kamastirici makamlar buna engel oluyor.
Ben bu inançtayim yoldaslarim, sizler de ne derseniz deyin!"



ÇATIRTI

Fransa Imparatoru III. Napolyon, o sirada Paris'te Osmanli Büyükelçisi olarak bulunan Ahmet Vefik
Pasa'ya; "Pasa, isitiyorum, Osmanli Devleti çatirdiyor" demis, bunun üzerine Vefik Pasa'nin gayet vakur
bir sekilde söyle cevap vermistir:
"Istanbul buraya uzaktir, ses duyulmaz... O duydugunuz sizin imparatorlugunuzun çatirtisidir."


SARAP IMALATÇISI ELÇILERIMIZ

Eski Disisleri Bakanligi sözcülerinden Vural Arikan, Tahran Büyükelçiligi'nde diplomatlik yaparken,
içkinin yasak oldugu Iran'da, disaridan iki kamyon üzüm getirterek büyükelçiligin mahzeninde bizzat
üzümlerin üzerinde tepinerek sarap imal etmistir.


IZMIR'DE VAHSET

15 Mayis 1919 tarihinde, Ingilizlerin kiskirtmalariyla Ege bölgemizin incisi Izmir'i isgal eden Yunan
askerleri, Kordon boyu'nda genç-ihtiyar, çoluk-çocuk demeden yüzlerce insan vahsice katletmislerdir.
Sahil kiyisindaki askeri gemilerde beklerken, olanlari gören ve Türk düsmanligi ile sartlandirilmis
Ingiliz askerlerinin dahi yapilan insanlik disi vahsete tahammül edemeyerek gemide isyan alametleri
göstermeleri üzerine, gemiler denize açilmak mecburiyetinde kalmisti.


ABDEST SUYU

Otuzikinci sehit Osmanli Padisahi Abdülaziz Han çok dindar bir padisah idi ve ömrü boyunca namazini hiç
terketmemisti.
Fransa Krali ve Ingiltere Kraliçesi'nin daveti üzerine çiktigi Avrupa seyahatinde, Frenklere itimat
etmeyerek abdest suyunu dahi beraberinde götürmüstü.
Daha sonralari bazi menfaati zedelenenlerce, cinayet sebekesi kurdurularak hunharca öldürülüp hadiseye
intihar süsü verilmistki. Abdülaziz'in vefatini ögrenen Istanbul halki, çok sevdikleri padisahlari için
"Babamiz öldü!" çigliklariyla sokaklara dökülmüstü.


INÖNÜ VE KARABEKIR

Basvekil Ismet Inönü, eski silah arkadaslarindan Kazim Karabekir Pasa'nin Erenköy'deki evini polis
kuvveti ile bastirip, Pasa'nin "IstikIal Harbinin Esaslari" isimli hatiralarini gasbetmisti. Bu hadise
üzerine Cafer Tayyar Pasa ile dertlesen Kazim Karabekir teesürünü ifade ederek söyle demisti:
"Ah Ismet! Her türlü insanlik hissinden siyrilacak kadar haris olacagina, biraz ileriyi görmek hassasina
sahip olsaydin, ne olurdu?"



SAPKANIN SERENCAMI

Ingiliz arastirmaci yazar Paneth, "Turkey at the Gross roads" (Türkiye Yol Ayriminda) isimli kitabinda,
sapka ihtilali günleri ile alakali olarak sunlari yazmaktadir:
"Avrupa sapka imalatçilari altin günler yasadilar. Gemiler dolusu fötr panama, kasket, ne varsa
Istanbul'a gönderildi. Italyan Borsalino kardeslerin sapka yüklü gemisi Istanbul limaninda idi zaten.
Sapkanin gündeme gelmesi ile birlikte, geminin yükü alelacele gümrükten geçirildi. Borsalino kardesler
bu isten büyük kar elde ettiler... Istanbul'da erkeklerin kafalarinda kagit sapkalar, hatta kadin
sapkalari bile vardi."

Sapka almakta zorluk çeken memurlara hükümet taksitle borç para vermis ve bu ilk devrim hareketine, yine
devrimlerin savunucularindan biri olan Halide Edip Adivar tepki göstererek söyle demistir:
"Sapka kanunu, devrimlerin en beyhude ve en sathisidir. Bu kanuna sokaktaki adamin karsi çikmasi,
onu yapanlardan daha Batili bir davranistir."



KASKETE HAKARET

Mahkum olarak Ankara'dan Denizli'ye sevkedilen Bediüzzaman Hazretleri'ne mahkeme celsesi devam
ederken
basina takmasi için bir kasket verdiklerinde, Üstad kasketi alip sandalyenin üzerine koyarak
üzerine oturmustu. Bunun üzerine savcinin "Said Nursi sapkamiza hakaret ediyor" diye
bagirmasi üzerine, Bediüzzaman; "ben zayifim, bu sandalye de çok kurudur; onun için altima koydum"
cevabini vermisti.


CIGERCILIK MESLEGI

Ecdadimizda "cigercilik" diye bir meslek bulunuyordu. Bu meslek erbabi, uzun bir sirigin ucuna taktiklari
cigerleri mahalle ve çarsilarda dolastiriyorlardi. Yolda bu cigerciye rastlayan hayirsever insanlar,
cigerleri satin alarak etraftaki aç kedi ve köpeklere dagitip sevap kazanmayi gaye edinmislerdi.


ÜRPERTICI IFADELER

Küfür atesinin alevlerinin göklere yükseldigi bir asirda iman suyuyla onu söndürmeye kosan, büyük çile
insani Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu mesakkatli iman hizmeti esnasinda defaatle zulümlere maruz kalip öldürülmek istenmis;
o ise kendisine bu zulüm silahini kullananlara karsi söyle demistir:
"Dünyamizi, dinimiz ugrunda ve ahiretimize her vakit feda etmeye haziriz. Sizin zalimane ve vahsiyane
hükmünüz altinda bir iki sene zelilane geçecek hayatimizi, kudsi bir sehadeti kazanmak için feda etmek,
bize âb-i kevser hükmüne geçer. Fakat Kur'an-i Hakim'in feyzine ve isaratina istinaden, sizi titretmek için,
size kat'i haber veriyorum ki, beni öldürdükten sonra yasayamayacaksiniz! Kahhar bir el ile,
cennetiniz ve mahbubunuz olan dünyadan tardedilip ebedi zulümata çabuk atilacaksiniz!
Arkamdan pek çabuk sizin Nemrutlasmis reisleriniz gebertilecek, yanima gönderilecek. Ben de Huzur-u
Ilahi'de yakalarini tutacagim. Adalet-i Ilahiye, onlari esfel-i safiline atmakla intikamimi alacagim!"



ISTIKLAL MAHKEMELERININ ADALETI(!)

Cumhuriyet'in ilanindan sonra ikinci defa kurulan ve 1925-1927 döneminde faaliyet gösteren Istiklal
Mahkemeleri hakkinda Arastirmaci Ergün Aybars sunlari kaydediyor:
"Kararlarin temyizi yoktu. Mahkemeler kararlarini vicdani kanaatlerine dayanarak verirlerdi. Kararin
verilmesi için delile gerek yoktu."

Bu konu ile alakali olarak mahkeme üyelerinden Lütfi Müfit Bey, Savci Süreyya Bey'e söyle demisti:
"Bizim milli bir gayemiz var. O gayeye varmak için ara sira kanunun üstüne çikariz."


AMERIKAN MANDASI

Ismet Inönü, memleketimizin dört bir yandan düsman tarafindan isgal edildigi günlerde kendisinin de Milli
Mücadeleci oldugunu ilan etmesine karsilik, gerçekte Milli Mücacdele'ye inanmayip mandacilik taraftari idi.
Nitekim, 27 Agustos l9l9'da Kazim Karabekir Pasa'ya yazdigi mektupta söyle diyordu:
"Bütün memleketi parçalanmadan ancak bir Amerikan mandasina tevdi etmek, yasayabilmek için yegane ehven
çare gibidir."



SARK VE GARPTA TEMIZLIK KÜLTÜRÜ

Orta Çag Fransa'sinda saray ve tiyatrolarda bile umumi helalarin bulunmadigi bir zamanda, su
medeniyetinin bassehri Istanbul'da 1400'ün üzerinde umumi hela vardi.
Yine ayni dönem Avrupa'sinda akan su ile temizlenmenin bilinmeyip, bir kaba doldurulan su ile tekrar
tekrar el yüz yikanmaktaydi. Buna karsiIik Osmanli sehirleri, her biri bir sanat saheseri olan çesmelerle
donatilmisti.


HAYSIYETLI BIR HAYKIRIS

Izmir Valisi Izzet Bey'in, Yunanlilarin Izmir'i isgal etmesine karsi çikilmamasini söylemesi üzerine il
müftüsü Rahmetullah Efendi söyle itiraz etmisti:
"Vali Bey! Bu sakalim kanimla kizarabilir ama, bu alina, Yunan alçagini sükunet ve tevekkülle selamlamis
olmanin karasini sürerek huzur-u Ilahiye çikamam!"


SELAHADDIN EYYÜBI'NIN SERVETI

Hayati I'lay-i Kelimetullah adina hep at sirtinda geçmis, Kudüsün Haçlilarin elinde olmasindan dolayi
gülmeyi kendisine haram kilmis olan büyük Islam mücahidi Selahaddin Eyyübi, vefat ettigi zaman yaninda
bulunan komutanlardan Mahmut Han, elinde tuttugu kilici havaya kaldirip,
"ey Cemaat-i Müslimin! Iste hükümdarinizin bütün serveti bu kiliçtan ibarettir" diye haykirmisti.


ADÜVVULLAH CEVDET

Dr. Abdullah Cevdet (Adüvvullah Cevdet), çikarmis oldugu dergilerindeki yazilariyla hayati boyunca Islami
degerlere hücum etmisti. En büyük hedefinin "halk arasinda dinin nüfuzunu kirmak" oldugunu söyleyen bu ateist
adam ölüp de cenazesi Ayasofya Camisi'ne getirildiginde, cemaat cenaze namazin kilmamims,
bunun üzerine cenazesi götürülmek istenmis, ancak cenaze arabasi da bulunamamasi üzerine Fener Rum Patrik
hanesi'nden bir cenaze arabasi istenmis, haç isaretli bu cenaze arabasina konularak götürülmüstü.


"ÖL DE KÖYE DÖNME"

Birinci Cihan Harbi'nin bütün cephelerde devam ettigi, vatanin her tarafina barut ve kan kokusunun
yayildigi 1915 senesi sonbaharinin serin ve yagisli günlerinin birinde, ak saçli, beli bükülmüs, soluk
benizli ihtiyar bir ana, Bilecik Istasyonundan, Sögüt'ün Akgünlü Köyünden Mehmed oglu Hüseyin
namli tazecik oglunu cepheye ugurlamaktaydi. Ugurlarken de söyle tenbih ediyordu:
"Hüseyinim, yigit oglum benim! Dayin Sipka'da, baban Dömeke'de, agabeylerin Çanakkale'de sehit düstüler.
Bak, son yongam sensin. Eger minarede ezan sesi kesilecekse,camilerin kandilleri sönecekse, sütüm sana haram olsun.
Öl de köye dönme! Yolun Sipka'ya ugrarsa dayinin ruhuna bir fatiha okumayi unutma.
Haydi ogul! Allah yolunu açik etsin!"



SAHIT OL YA RAB!

Denizli hapishanesine götürülen Nur kafilesinin içinde bulunan, vücutça alil, sakat bir zatin, ellerinin
Bediüzzaman Hazretleri ile birlikte kelepçelenip beraberce görülmesi üzerine, fakir fakat izzetli,
mazlum fakat celadetli insan, ellerini gök yüzüne kaldirip olanca gücü ile bagirarak söyle
demistir:
"Sahit ol Ya Rab! Sahid ol! Bu dünya hapishanesine beni Bediüzaman'la götürüyorsun. Huzuruna da böyle
gitmek isterim."



IHTISAB AGASI

Bugünkü belediye baskani karsiligi olarak, Osmanli Devleti'nde de "Ihtisab Agasi" vardi ve bu zat, bizzat
çarsilari teftise çikip en ufak bir uygunsuzluga göz açtirmazdi.
Osmanli'nin son dönem ihtisab agalarindan biri olan Hüseyin Bey, Edirnekapi civarinda çiktigi
teftislerden birinde üzeri agir yüklü vaziyette, baglanmis bir merkebi görmesi üzerine, sahibini
arattirip onu bir kahvehanede kahve içerken bulmus ve hayvani yüklü olarak birakip eziyet verdiginden
dolayi, çuvallari hayvandan indirtip adamin sirtina yükleterek bir müddet bekletmisti.


GEÇMIS ZAMAN OLUR KI

Eski Osmanli kültüründe bir incelik örnegi olarak, çarsiya inerken veya eve dönerken, büyüklere hürmet
sadedinde bir yasli zatin yanindan geçip gidilmezdi. Ancak onun, "geç evladim, ben yavas yürüyorum"
deyip müsaade etmesinden sonra önünde geçilip gidilirdi.


SEFKATIN BÖYLESI

18. yüzyilda Osmanli ülkesine gelen Pere Jehammot isimli bir rahibin yazmis oldugu seyahatnamesi hayvan
haklari ile alakali olarak su hakikatleri dile getiriyordu:
"Türkler, murdar saydiklari için hiçbir zaman evlerine sokmadiklari sokak köpeklerinin açliktan sikinti
çekmelerine, yahut telef olmalarina meydan vermemek üzere her gün bu hayvanlara bir miktar et dagitilmasi için
vasiyetnamelerinde kasaplara bir miktar para tahsis ederler."



"SEN ÇAGIMIZIN PEYGAMBERISIN(!)"

30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile Anadolu'nun parçalanmasinin söz konusu oldugu günlerde Amerika
Cumhurbaskani Wilson, "Türkler haritadan silinmelidir!" hezayanini savunmaktaydi. Ne var ki, Wilson böyle
söylerken, gazeteci Yunus Nadi bu adama gönderdigi mektupta, "siz çagimizin peygamberisiniz" diyebiliyordu.


LENIN VE EMANETE HIYANET

Milli Mücadele yillarinda Buhara Cumhuriyeti Cumhurbaskani ve Basbakani Feyzullah Hoca'nin gayretleriyle
halktan Türkiye'ye gönderilmek üzere 100 milyon altin ruble toplanmisti. Bu para Türkiye'ye
ulastirilmak üzere Lenin'e teslim edilmis, fakat Lenin bu paranin sadece 11 milyon altin rublelik bir kismini
Anadolu'ya gönderip kalanini gasbetmisti.


HAVLAYANLAR VE KUYRUK SALLAYANLAR

Meshur Irlandali yazar Bernard Shaw, devrinin bütün mevcut siyasi partililere kizip onlar hakkinda
oldukça agir bir sekilde söyle yazmisti:
"Bunlar arasinda hiçbir fark yoktur, hepsi köpektir. Yalniz su var ki, muhalif olanlar havlar, muvafik
olanlar da kuyruk sallar!"



BINLERCE ALEME AÇILAN KAPILAR

Muhtelif konularda 16 kitap yazmis bulunan bir Italyan yazar, tarihçi ve sosyologu, önceleri Osmanli
aleyhinde birçok seyler yazmasina karsilik, l983 yilinda bir sempozyum vesilesi ile Istanbul'a
geldiginde, gördükleri karsisinda hayretler içinde kalip söyle demistir:
"Istanbul'un sadece Eyüp semtinde bir çikmaz sokagi ve Eyüp Camii'ni gezdim. Ne yazik ki bütün seyahatimi
yarim saate sigdirmak mecburiyetindeyim. Ama Osmanli'nin o çikmaz sokagindan belki binlerce aleme
çikan kapilar gördüm. Su anda muhayyilem allak bullak. Keske Istanbul'un tamamini gezebilsem..."



VATAN IÇIN ÖLDÜRMEK

Iron Mike, yani "Demir Mayk" olarak bilinen dört yildizli general J. H. Michaels, Kore Savasi sirasinda
emrine verilen 27. piyade tümenini cepheye sürerken söyle demisti:
"Arkadaslar, siz buraya vataniniz için ölmeye gelmediniz. Siz burada, karsi taraftakilerin, vatanlari
için ölmelerini saglamak üzere bulunuyorsunuz..."



MEVLANA VE ATOM

Büyük Islam mütefekkiri Mevlana Hazretleri, kendisi fizikle hiç istigal etmemesine ragmen, kalp gözü ile
alemi seyreden bir mutavassif olarak, yillar önce bize atom parçaciklarinin varligini ve atomun
parçalanabilecegini söyle sembolize etmisti:
"Bir zerreyi kesersen, içinde bir günes ve günes etrafinda dönen gezegenler bulursun."


ELMADAGI SUYU

Mevlana'nin Mesnevi'sinin sarihi Ankara Valisi Abidin Pasa, Ankara yakinlarindaki Elmadagi'nin sifali ve
leziz suyunu sehre getirmek için tesebbüse geçerek projesini yaptirip parasini da hayirsever
vatandaslardan topladiktan sonra Sultan II.Abdülhamid'den mektupla irade-i sahane (müsaade) istemisti.
Sultan Abdülhamid Han ise, Abidin Pasa'ya verdigi cevapta söyle diyordu:
"Çok hayirli bir ise tesebbüs etmissiniz, tebrik ederim. Dinimizde bir canliya, bir insana, hele bir
müslümana su vermek çok sevaptir. Fakat, bunun sevabini ben almak isterim. Paralari sahiplerine iade edin
ve hemen ise baslayin. Masraflarini ben kendi özel mülkümden karsilayacagim."



ABDÜLHAMID HAN'IN KÜLTÜR HIZMETLERI

Ulu Hakan Abdülhamid Han, Fatih Sultan Mehmed'den sonra egitim ve kültüre en fazla ehemmiyet veren
padisah idi. Varligindan yeni haberdar olunan Yildiz Sarayi Kütüphanesi'ndeki bir albümden
ögrenebildigimize göre, Abdülhamid Han Istanbul'da büyük bir kültür projesi gerçeklestirmek istiyordu.
Bu projeye göre Abdülhamid Han, Sultanahmet meydanina muhtesem bir kültür sitesi kurmayi düsünmüs,
bunun mimari projesini hazirlatmak üzere Fransa'dan sehircilik mütahassislari getirtmisti.
Albümde sayfa sayfa resimleri görülen bu projeye göre, Sultanahmet Camii'nin karsisina Osmanli Ulum Akademisi,
Sol tarafa Milli Kütüphane ve Ayasofya'ya yakin noktaya da yepyeni bir Darülfünun binasi düsünülmekteydi.


KITAPLARDAN BARAJ

Büyük Islam seyyahi Ibn-i Batuta'nin yazdigina göre, 1258'de Mogollar Bagdat'da 24.000 ilim adamini
öldürmüstü. Sehirdeki kütüphanelerdeki yüzbinlerce kitabi çikartip Dicle nehrine attirmis ve bunlarin
çoklugundan dolayi adeta nehrin önünde bir baraj olusmustu. Bunun üzerine Mogollar irmagin tasmasindan
korkup geri kalan kitaplari cayir cayir yakmislardi.


TARIHTEKI KORKUNÇ SAHTEKARLIK

Tarihteki en büyük bilim skandallarindan birisi de "Piltdown adami" idi. 1908'de çikartilan, maymun ve
insan arasindaki zinciri tamamlayan halka oldugu iddia edilen kafatasi aslinda sahte idi. Maymun
çenesine kafatasi eklenip kemikler kimyevi yollarla eskitilerek yapilan bu sahtekarlik,
ancak 1950 yilinda ortaya çikartilabilmisti.


HUZUR BELDESI

1835 yilina kadar dünyanin en büyük sehri kabul edilen Osmanli Devleti'nin payitaht merkezi Istanbul'da,
Kanuni Sultan Süleyman'in hükümdarlik yaptigi 46 yil boyunca (1520-1566) yilda ortalama
sadece 1 (bir) cinayet vakasi kaydedilmisti.


BIR DAHININ ENDISELERI

l908'de ilan edilen Ikinci Mesrutiyet'ten sonra açilan Meclis-i Mebusan'da 127 Türk milletvekilinin
bulunmasina karsilik 139 diger etnik gruplardan (Rum, Ermeni, Yahudi, Arap, Arnavut vs.) milletvekili
bulunuyordu. O zamanin anayasasina göre Padisah ancak Sadrazami (Basbakan) ve Seyhülislam'i tayin etme
yetkisi bulunuyordu.
Otuzüç yil devleti dahice idare eden ve Mesrutiyet'in ilan edilmesiyle birlikte yetkileri elinden alinan
Sultan Abdülhamid Han, Meclis-i Mebusan'in bu tehlikeli durumunu görüp devletin sürüklendigi uçurumu farkederek,
henüz daha sadrazam olmayan Talat Pasa'yi çagirip, büyük bir teessürle söyle demisti:
"Görüyorsunuz, mecliste Türk mebuslarinin sayisi, meclisin yarisi kadar bile degildir. Bu Türk mebuslari
arasinda da elbette muhalifler bulunacaktir. Türk olmayanlar, sayilarini artirmak için ellerinden geleni yapacaklardir.
Böylelikle ekseriyet onlarin eline geçince, Harbiye Naziri Artin, Bahriye Naziri Dimitri... olabilir.
Ermeni bir baskumandan ile, Rum bir amiralle bu devleti nasil idare edebilirsiniz?
Hiç olmazsa, bu iki hayati makami, devletimizin mahvolmasini isteyen bu insanlara, benim emrim olarak birakmayiniz..."



GASPEDILEN GEMILERIMIZ

Osmanli Devleti, 1913 yilinda Ingiltere'ye parasini pesin olarak yatirarak iki adet büyük zirhli
ismarlamisti. "Sultan Osman" ve "Resadiye" ismi verilen bu zirhlilar için büyük bir kismi halktan
toplanarak yaklasik 6.775.000 altin lira ödenmistie. Fakat 1. Dünya Savasi'nin çikmasiyla birlikte
Ingilizler bize bu zirhlilari teslim etmeyip, paramizi da geri vermemislerdi.
Bugün zirhlilarin karsiligi olarak Ingiltere'den alacagimiz olan bu para, tazminatiyla birlikte yaklasik
32 trilyon lirayi bulmustur; ki bu, 1992 yili bütçe açigina tekabül etmektedir.


GELECEGIN BEDIÜZZAMAN'I NASIL YETISIR?

Seyyid Hüseyin Arvasi'nin müridelerinden olan, gelecegin "Bediüzzaman" i küçük Said'in annesi Nuriye
Hanim'a, "senin bütün çocuklarinin bu kadar zeki olmalarinda, senin onlari terbiye sistemindeki metodun nedir?"
diye sorulmasi üzerine, bu mübarek ana söyle cevap vermistir:
"Hayatimda, kadinliga mahsus Ser'i mazeretler disinda, hiçbir vakit teheccüd kaçirmadim ve çocuklarimi
abdestsiz emzirmedim."



HAÇLI KATLIAMI

Insanlik tarihinin en kara lekelerinden biri olan I. Haçli Seferi (1099) sirasinda Frank lider Raymond
, Maaratün Numan sehrini isgal ederek yüz binden fazla müslümani kiliçtan geçirmis ve ardindan sehri yiktirmisti.
Ayni ordu kisa bir müddet sonra bir salgin ve açlik illetine tutulmustu. O günleri yasayan bir sahid,
yapilanlarin korkunçlugunu söyle anlatiyordu:
"Öylesine kitlik vardi ki, adamlarimiz bir süre önce öldürdükleri kimselerin butlarindan parçalar
kopartip; ateste kizartiyor ve daha tam pismeden vahsi agizlariyla eti silip süpürüyorlardi."



ISLAMOGLU SELMAN

Sahabelerin bulundugu bir mecliste, oradakilere atalarinin, dedelerinin kim olduklarinin sorulmasi
üzerine, sira Iran asilli bir sahabe olan Selman-i Farisi Hazretleri'ne gelince, O,
"ben Islam'a girdikten sonra soy sop aramam. Ben Islam oglu Selman'im" cevabini vermis, Bu güzel cevaptan son derece
etkilenen Hz Ömer de söyle demistir:
"Bütün Kureys bilir ki babam Hattab, Kureysin önde gelenlerinden biriydi. Böyle iken ben Islamoglu olan
Selman'in kardesi Islamoglu Ömerim."



BATI'NIN BILIM HILELERI

Bati birçok seyde öncü oldugu gibi, bilime hile karistirmakta da öncüdür.
Modern astronominin babasi oldugu iddia edilen Kepler'in (l571-1630), gezegenlerin dairesel degil eliptik
yörüngelerde dolastigi tezini desteklemek için hesaplarinda tahrifat yaptigi tesbit edilmistir.
Newton'un (1642-1727) kendi evrensel çekim teorisini desteklemek için ses hizinda degisiklik yaptigini,
19. yüzyilin büyük kimyageri John Dalton'un (1804- 1805), yaptigi deney sonuçlarinda hile yaptigi,
ayni zamanda bir papaz olan modern genetigin kurucusu Gregor Mendel'in de deney sonuçlarinda degisiklik
yapip hile karistirdigi artik bilinmektedir.


SULTAN AHMET RESIM GALERISI(!)

Ressam Ibrahim Çalli, 1926 yilinda devrin Maarif Vekili Mustafa Necati'ye müracaat edip, Istanbul'da
ressamlarin resimlerini sergileyebilecekleri büyük bir yerlerinin olmadigini söyleyerek ondan, ecdadin
muhtesem eseri Sultanahmet Camii'ni resim galerisi olarak kendilerine tahsis etmesini istemistir.
Ayrica caminin içinin los olup resimleri iyi göstermeyecegi düsünülerek, kubbelerinde delikler açilmasini teklif etmistir.
Maarif Vekili bu teklifi kabul etmis, fakat gelen tepkilerden dolayi bu akillara durgunluk veren tasaridan vazgeçilmistir.


INÖNÜ VE MASONLUK

Daha önce kapatilan mason dernekleri, Ismet Inönü'nün cumhurbaskani oldugu dönemde serbest birakilip
yeniden teskilatlanmasina izin verilmis ve hatta eski mallari iade edilmis, fakat ayni muamele Türk
Ocagi'na yapilmamistir.
Alinan izinle masonlar, l948'de, Tepebasi'ndaki binasinda "Türk Mason Dernegi" adiyla yeniden
faaliyete baslamistir.


ÇIN ISKENCESI

Çin idaresinde bulunan Dogu Türkistan'da müslümanlara istedigi gibi evlat edinme hakki verilmemektedir.
Kirk haneli bir köy halkina, bir yil içinde sadece üç çocuk dogurma izni verilmekte, bunlarin da kimler olacagi
daha önceden isim alinarak tesbit edilmektedir.
Bunlar haricinde birinin hamile kalmasi halinde, zorla kürtaj yaptirilmakta veya bir insanin dört yillik
kazancina tekabül eden altindan kalkilamaz bir cezaya razi olmak zorunda kalmaktadir.


SEBIL GIBI TÜRK KANI

5 Mayis l9l9'da Izmir'i isgal etmek için çikartma yapan Yunan askerlerini karsilayan metropolit (papaz)
Chysosto Mos, askerlere hitaben söyle demisti:
"Asker evlatlarim, Elen çocuklari! Bugün ecdad topraklarini yeniden fethetmekle Isa'nin en büyük
mucizesini göstermis oluyorsunuz. Bu ugurda ne kadar Türk kani döküp içseniz, o kadar sevaba girmis
olacaksiniz. Ben de bir bardak Türk kani içmekle onlara karsi olan kin ve nefretimi teskin etmis
olacagim."

Böylece binlerce masumun kani dökülmesine öncülük etmisti.


FELÇ

Yirmiyedinci Osmanli Padisahi I. Abdülhamid (1725-17 89) döneminde, Tuna boylarinda Osmanli-Rus Savasi
devam ederken, savasin komutani Koca Yusuf Pasa'dan padisaha bir mektup gelmisti. Mektupta Özi kalesinin düsmanin
eline geçtigi ve 25 bin masumun Ruslar tarafindan vahsice katledildigi haber veriliyordu.
Günlerdir, vatanindan koparilan topraklardan dolayi içi kan aglayan müsfik padisah, bu haber üzerine
"ah, mel'unlar!" diye bagirarak aniden tahtindan yere yikilmis ve üzüntüsünden felç gelip Hakk'in
rahmetine kavusmustu.


OSMANLI HUKUKU

Mohaç Savasi'nda Türklere esir düsen ve daha sonra Osmanli ülkesinde gördüklerini
"Türklerin Gelenek ve Görenekleri" isimli kitapta toplayan Macar asilli
Bartholomaus Georgi- Evic, Osmanli adalet anlayisi ile alakali olarak söyle yazmaktadir:
"Türkler ve hiristiyanlarin hakimleri aynidir. Müslümanlar arasindan seçilen hakimler ayrim gözetmezler,
herkese ayni adaleti uygularlar. Öldüren öldürülür. Hirsizlik yapan veya zorla birsey alan asilir.
Pazarda sütünü satan bir kadinin sütünü içen ve parasini ödemeyen bir "lenitzeren"e
(yeniçeriye) de ayni kaide uygulandi. Ben buna Sam'da sahit oldum."



INSANLARA TAKILAN AT KOSUMLARI

Italyan kökenli Dominik papazi Ricoldo de Monte Croce, doguyu hiristiyanlastirmak için 13. yüzyilin
ikinci yarisinda çiktigi seferde, rastladigi Türkler ve Yunanlilar hakkinda bilgi verirken söyle
demektedir:
"Güvenilir kaynaklardan ögrendigimize göre, Yunanlilar Türklerden öyle çekinirlermis ki, tohum ekmeye,
ormanda çalismaya veya bir baska is yapmaya giderken birbirlerini baglayabilecekleri at
kosumlari olmaksizin kentlerinden ve surlardan disari adim atmazlarmis..."



VATAN ASKI

Amerikalilarin Japonya üzerine iki atom bombasi atip Japonlari maglubiyete ugratmasi üzerine, Japon halki
kitleler halinde imparatorlari Hirohito'nun sarayinin önüne gelerek harakiri yapip meydani kan gölüne döndürmüslerdi.
Amerikali general Mc. Arthur'un, Hirohito'nun sarayina kosup "bu saçmaligi durdurun!" demesi üzerine,
Hirohito balkondan halka seslenip söyle demisti:
"Ey Japon milleti! Gerçekten yenildik. Bugün önümüzde iki yol var. Birincisi harakiri. Ben de size
katilacagim. Ama ikinci bir yol daha var ki, o da su: Amerikalilarla mücadelemize devam edelim. Askeri
cenahta yenildik. Onlara ekonomik bir savas açalim. Ülke ekonomisini canlandirip dolarin
sirtini yere vuralim. Tercih sizin!"

Japonlar ikinci yolu tercih etmis ve bugün birçok alanda Amerikalilarin sirtini yere getirmislerdir.


ALPARSLAN'IN GÖZ YASLARI

Malazgirt zaferi ile Anadolu kapilarini Türklere açan Büyük Kumandan Alparslan'in saray mutfaginda her
gün elli koyun veya keçi kesilerek fakirlere dagitilmaktaydi.
Sultan'in divaninda sayilamayacak kadar çok fakir kimselerin isimleri kayitli olup, bunlara muntazaman
maaslari verilmekteydi.
O koca Sultan, bazen tevafuk eseri hasta ve fakir bir kimseyi gördügü zaman son derece hassasiyete
kapilarak, teessüründen aglayip derhal yardimina kosardi.


DIS KIRASI

Osmanli medeniyetinin güzel ananelerinden biri olarak, hali vakti yerinde olan aileler, Ramazan'da iftara
davet ettikleri misafirleri ugurlarken, "dis kirasi" adi altinda bir miktar para veya kiymetli esyayi hediye ederlerdi.
Tanzimat ricalinden Rifat Pasa, bir Ramazan sonu kâhyasinin getirdigi dis kirasi hesabini tetkik ederken,
yekünün 5000 altin oldugunu okudugunda, "çok sükür bu Ramazan'i ucuz atlattik" demisti.


ISTANBUL'A VERILEN DEGER

Çag açip çag kapayan büyük dahi Fatih Sultan Mehmed, Istanbul'u fetheder etmez hemen imar faaliyetlerine
girismisti. Istanbul'un en güzel yerlerinden biri olan Haliç'in dolmamasi için her iki yakada tirnakli
hayvanlarin otlatilmasini menetmisti. Topragin yagmurlarla akip giderek Haliç'i doldurmamasi için de
Haliç'in kenarlarina (sirtlarina) agaç ve ayrik kökleri diktirmisti.


OSMANLI'DA SAVAS DISIPLINI

Mohaç Savasi'nda (1528) Türklere esir düsen ve daha sonra 1535'de kaçarak kurtulan Macar asilli
Bartholomeus Georgievic, 1544 yilinda yazdigi "Turcarum Ritu et Caere de Moniis" (Türklerin Gelenek ve
Görenekleri) isimli eserinde, Türklerin savas gelenekleri ile alakali olarak söyle demekteydi:
"Savas zamaninda öyle siki bir disiplin vardir ki, hiçbir asker adaletsiz birsey yapmaya cesaret edemez.
Adaletsizlik yapan hiç acimaksizin cezalandirilir. Gözcüler ve düzen saglayicilar vardir...
Geçip gidilen yollarin kiyisindaki bag ve bahçelerde sahiplerinin izni olmaksizin, bir elma
bile koparilamaz. Izinsiz koparanin cezasi ölümdür. Iran seferine katildigimda gördüm. Ortalikta
dolasan bir at, birinin tarlasina girdi diye bir sipahinin ati ve usaklari ile birlikte
basi vuruldu"



SANATA VE SANATKARA VERILEN DEGER

Osmanli padisahlari ilim ve sanata büyük kiymet vererek bu ugurda gayret gösterenleri maddi manevi
desteklemekteydiler. "Veli" lakapli Sultan II. Bayezid, büyük hat sanatkari Seyh Hamdullah'in sanatina
olan hürmetinden ve sevgisinden dolayi, hat üstadinin yazi meskederken hokkasini tuttugu,
rahat etsin diye sirtini yastikla besledigi kaydedilmektedir.


BIR YABANCININ HAC DÜSÜNCELERI

18. yüzyilda Osmanli ülkesine gelerek intibalarini yazan Hristiyan tarihçi M. A. Ubucini, müslümanlarin
Hac ibadetini arastirdiktan sonra kendi dini ile kiyaslayarak söyle yazmistir:
"Hac, aslinda sadece büyük Müslüman ailesinin daginik fertlerini birbirine baglamak hedefini gütmüyordu.
Hac bilhassa, bu ibadeti yapmakta olan müslümanlara, ayni imani tasiyan kimseler arasinda hüküm sürmesi gereken
esitlik kavramini hatirlatmak için tesis edilmisti. Biz hiristiyanlar böyle bir esitlik örnegini,
bu yüce ahlaki esitligi gösterebiliyor muyuz? Degil kilisenin içinde,
mezarlarimizda bile bu ulu esitlik kavramindan tek eser yok. Buyurun bir camiye girelim. Orada Allah'in
sanina yakismayan, lüzumsuz ve bos süslemeler, resimler, heykeller yok; yalnizca sunlar var:
Duvarlarin üzerine islenmis bazi Kur'an ayetleri, bir mihrap, bir kürsü ve mü'minler için tertemiz sergiler.
Hiçbir seref kürsüsü, hiçbir özel yer ve hiçbir derece farki göremezsiniz müslüman mabetlerinde.
Sadece ibadet eden insanlar vardir ve ibadetten alikoyacak veya ibadet edenleri rahatsiz edecek hiçbir seye rastlayamazsiniz."



ÇEKIÇ

Lenin ile birlikte kominist ihtilalini gerçeklestirip binlerce insani katleden ve yine binlerce insanin
sürgüne gitmesine sebep olan Troçki (1879-1940), her ihtilalin daha sonra kendi çocuklarini yedigi gibi,
kendisinin de sürgüne gönderilip siginacak ülke bulamamisti. Hayati "orak-çekiç" davasi ile
geçmis bu Sovyet liderinin, daha sonra Meksika'da bir çekiçle beyni parçalanarak öldürülmüstü.


ILME HÜRMETIN BÖYLESI

Fatih Sultan Mehmed Han döneminde ilme ve alime muazzam bir kiymet veriliyordu. Fatih'in hocalarindan
Molla Hüsrev, Ayasofya'da derse baslamadan önce talebeleri Hoca'nin evine gider, Hoca atina bindirilerek,
arkasinda da talebelerinin esliginde camiye getirilirdi.
Zamanin Ebu Hanife'si addolunan Molla Hüsrev, camiye girdiginde, hürmet ifadesi olarak takrimen ayaga kalkilir
ve hoca dersini bitirdiginde talebeleri tekrar onu atina bindirerek evine birakirlardi.


ILK BOGAZ KÖPRÜSÜ PROJESI

Asya ile Avrupa'yi birbirine baglama düsüncesi, ilk olarak bundan yaklasik bir asir önce (1900), dahi
padisah II. Abdülhamid tarafindan ortaya atilip projelendirilmisti.
Avrupa'nin güney, güneybati ve merkezindeki demiryollarini bu Bogaz Köprüsü ile Bagdat demiryoluna
baglamayi düsünen Abdülhamid Han'in F. Arnodin isimli bir Fransiz'a hazirlattigi bu dev köprüye ait
projede, minareler, kubbeler, kuleler ve askeri savunmayi temin edecek toplar yer aliyordu. Yine
Abdülhamid Han, bu köprüyle baglantili olarak oldukça ileri görüslü bir bakis açisiyla çevre yollari
projesi çizdirmisti.


TASAVVUFTA SERIATA BAGLILIK

Said Harraz Hazretleri'nin, "zahiri hükümlere aykiri düsen her bâtin batildir" diye vecizelestirdigi
tasavvufta, Allah'in emir ve yasaklarina uymanin gerekliligini, yine bir baska sufi olan Bayezid-i
Bistami Hazretleri söyle vurgulamaktadir:
"Havada uçan insanlara mi hayret ediyorsunuz? Les yiyen kargalar da havada uçmakta. Su üzerinde yürüyen
insanlara mi sasiriyorsunuz? Baliklar da suda yüzmekte. Önemli olan, Allah'in emirlerine
uymak, yasaklarindan kaçinmaktir."



ECDADIN TICARET AHLAKI

Yabanci bir kumas taciri Osmanli ülkesine gelerek bir kumas imalathanesinin mallarini begenip hepsini
almak istedikten sonra, mal sahibi kumas toplarini denklerken bir top kumasi ayirmisti. Bunu gören
tüccarin bu hareketinin sebebini sormasi üzerine, Osmanli esnafi, "onu sana veremem, kusurludur" cevabini
vermisti. Yabanci tacirin "ziyani yok, önemli degil" demesine ragmen, Osmanli esnafi o kumas
topunu vermemekte direterek söyle demisti:
"Benim malimin kusurlu oldugunu söyledim biliyorsunuz. Fakat siz onu kendi memleketinizde satarken,
alicilariniz orada benim bunlari bize söylemis oldugumu bilmeyeceklerdir. Böylece de müsterilerinize
kusurlu mal satmis olacagim. Neticede Osmanli'nin gururu, seref ve haysiyeti rencide olacak, bizi de
hilekar sanacaklardir. Onun için bu sakat topu asla size veremem."



ISLAM'IN BOGAZINA GEÇIRILMEYE ÇALISILAN IP

Ilk olarak Avrupa'yi ümit Burnu üzerinden doguya baglayan deniz yolunu kesfetmesiyle dünya sömürgecilik
tarihinde yeni bir dönem açan "Isa tarikati sövaIyesi" Portekizli denizci Vasco da Gama (1460-1524),
Güney Hind adalarina ulastiginda söyle demisti:
"Iste simdi Islam'in bogazina ipi geçirdik. Bu ip çekilmeye devam edecek, neticede bogaz sikilacak ve
müslümanlik ölecektir."



YAVUZ'UN TEVAZUU

Büyük Cihangir Yavuz Sultan Selim günde üç saat uyku uyuyup tahta kasikla tek çesit yemek yemekteydi.
Herhangi bir saray halkindan ayirt edilemeyecek kadar sade giyinmekte ve bunun sebebini soranlara söyle
demekteydi:
"Vezirlerin ve beylerin süslü giyinmeleri, padisahlarina saygidan ileri gelir. Biz kime sirin görünmek
için süslü giyinelim ki? Bizim Padisahimiz (Allah c.c.) vücudun disina degil, içindeki
cevhere (imana) bakar."



KUR'AN'A ASK DERECESINDE HAYRANLIK

Fransa nin en tesirli gazetelerinden Figaro, Prof. Andre Miquel ile yaptigi bir röportajinda ona,
"Kur'an'a karsi duydugunuz ask derecesindeki hayranligin sebebini açiklayabilir misiniz?" diye sormasi
üzerine, Andre Miquel su cevabi vermisti:
"Montpellier'de bir kitapçi dükkaninda, en eskilerden olan Savary'nin bir Kur'an tercümesini gördüm.
O siralar 17 yasindaydim. Metindeki mesajda Allah'in birliginin açikça ve kiskançca savunulmasi ve
Allah'in tarifi üzerine Islam'in yüksek düsüncesi beni bir baska dünyaya götürdü. Tercümeye bile yansiyan
metindeki müstesna edebi degerler beni tarifi imkansiz bir hayranliga bogdu. Bu heyecani
hiçbir zaman kaybetmedim."



RUS ÇARI'NA TOKAT GIBI CEVAP

Imkansizliklar içinde Kafkasya daglarinda yillarca sürdürdügü özgürlük mücadelesinden sonra Ruslara esir
düsen Kafkas kartali Seyh Samil, büyük bir törenle Petersburg'a getirilip, serefine büyük balo
düzenlenmis ve Çar II. Aleksandr'in Samil'e bu baloyu nasil buldugunu sormasi üzerine, Büyük
Imam söyle cevap vermistir:
"Çar hazretlerine meçhul degildir ki, Cenab-i Hak dünyayi hiristiyanlara ve ahireti müslümanlara vaad
buyurmustur. O Ilahi Cennet'e gidemeyeceginize göre, dünyayi Cennet'e çevirmekte çok isabet
buyurmussunuz."