TARIHTE IBRET VERICI OLAYLAR
(3.Bölüm)




DUALARLA ARSA UZANAN ORDU

Alim, adil ve dindar bir sahsiyet olmasinin yani sira cesaret ve isabetli kararlariyla sultanlarin
basarilarinda büyük hisse sahibi olan Selçuklu veziri Nizamülmülk, otorite ve dirayetle yirmisekiz yil
boyunca taçlandirdigi vezirlik makamini ve hayatini bir Batini fedaisi tarafindan hançerlenerek
kaybetmisti.
Büyük nüfuzu sebebiyle muhalifleri tarafindan sik sik sultana sikayet edilen Nizamülmülk için bir
defasinda, "Nizamülmülk her yil fakirlere, sufilere 300 bin dinar veriyor. Eger bu para orduya tahsis
edilse, Istanbul'u bile fethetmek mümkün olur"
diye Sultan'in kulagina fisildaninca, Meliksah
durumu Nizamülmülk'e sormus ve bu büyük vezirden su cevabi almisti:
"Ey alemin sultani! Allah sana ve bana, kullarindan hiç kimseye nasib olmayan lütuf ve ihsanda
bulunmustur. Buna karsilik sen, Allah'in dinini yükseltmeye çalisan, O'nun Aziz Kitab'ni hamil bulunan
kimselere yilda 300 bin dinar sarfetsen çok mudur? Sen askere her yil bunun iki katini harciyorsun.
Halbuki onlarin en kuvvetli ve en iyi nisancisinin oku bir milden ileri gidemez. Ben ise
sarfettigim bu para ile öyle bir ordu techiz ediyorum ki, onlarin ordulari ta arsa kadar gider ve
Allah'a vasil olmalarina hiçbir engel yoktur."



ISLAM'I PARÇALAMA PLANLARI

Napolyon Bonapart'in sömürmek gayesi ile gittigi Misir'i isgali sirasinda beraberinde getirdigi "Yakin
Dogu Toplumu ve Kültürü"
kitabinin yazari bir Fransiz arastirmacisi sinsi düsüncelerine söyle
ortaya koymustu:
"Biz her Islam ülkesinde Islam öncesi kültürleri ortaya çikarmak için topragi kazdik. Tabiatiyla,
Islam öncesi inançlari müslümanlara giydirmek mümkün degildir. Fakat çocuklarini, Islam ile o eski
medeniyetler arasinda mütereddit kilmak bize yetiyordu."



ENTERESAN BIR TÜZÜK

Osmanlida esnaf ve sanatkarlar hakkindaki tüzüklerden birinin "hamamcilar" ile ilgili kisminda
söyle bir ibare yer aliyordu:
"Kafir basini ve uyus basini tiras ettigi ustura ile müslümanlarin basini tiras etmeyeler, onun
gibilerin usturalari ayri ola ve natir (hizmetli), futayi (pestemal) pak ve temiz tuta ve adamina göre
futa vere. Delikli ve kisa futa olmaya ve kafire ayri futa vereler. Verdikleri futanin ayri isareti ola.
Ve kafir yüzünü sildigi rida ile müslüman yüzünü silmeye. Velhasil müslümanlarin her nesnesi ayri ola.
Eger inad ederlerse muhkem ta'zir edip haklarindan geline."



BÜYÜK IBRET

1971 ögrenci hadiseleri basladiginda, Orta Dogu Teknik Üniversitesi'nde namaz kilan ögrencileri mescidde
döven militanlar, daha sonra Nurhak daglarinda, hem de dövdügü müslüman ögrencinin
babasinin tarlasinda askeri kuvvetler tarafindan öldürülmüstü.


ÇOCUGUNU SATILIGA ÇIKARAN KADIN

Çok zor sartlar altinda devleti 33 yil dahice idare eden Abdulhamid Han'in Osmanli tahtindan
indirilmesinden sonra Osmanli Devleti'nin basina Balkan gailesi açilmis, Sirp, Yunan, Bulgar ve
Karadagli çapulcular Istanbul önlerine kadar gelmislerdi. Bunun üzerine, binlerce kilometre ötedeki
müslüman Hintli kardeslerimiz , Islam'in son hür kalesi olan Hilafet merkezi Osmanli'ya yardim elini
uzatmak için çirpinmislardi. Genç kizlarin çeyizlerinden, ihtiyarlarin cenaze masraflari için bir köseye
ayirdiklari paralara kadar neleri varsa ortaya dökmüslerdi. Bu yardim toplama kampanyasi sirasinda
Pesaver'de çok fakir bir kadinin, verecek birseyi olmamasi üzerine kucagindaki mini mini yavrusunu satiliga çikartmis,
karsiliginda alacagi parayi Osmanli'ya yardim için verecegini ilan etmisti.


KUR'AN'IN TAZELIGI

Bir Batili düsünür olan Bernard Shaw'a, "sizce yeryüzünde en ilgi çekici hadise nedir?" diye bir sual
soruldugunda, Shaw'in cevabi su olmustu:
"Yeryüzünde bunca kavga ve düsünce karmasasina ragmen, Kur'an'in tazeligini korumasidir."


ILK DISKI YEDIRME HADISESI

Insanlara diski yedirme hadisesine ilk defa CHP iktidari döneminde rastlanilmisti. 1947 yilinda Demokrat
Parti'li bir kooperatif baskaninin hükümet tarafindan vazifeden alinmasina karsi çikan
Isparta'nin Senirkent bucagi halkiyla Jandarma kuvvetleri arasinda çikan çatismalarda, jandarmalarn
köylüleri dayaktan geçirerek, diski yedirme, idrar yaptirdiklari sapkayi basina geçirme ve yere yatirip
üstüne binerek dolasma gibi iskenceler uyguladiklari söylenmektedir.


MÜSLÜMANLAR VE KAGITÇILIK

Müslüman Araplar, I'lay-i Kelimetullah adina çiktiklari Orta Asya seferleri sirasinda, 134/751 yilinda
Semerkand yakinlarinda meydana gelen bir savasta çok sayida Çinli'yi esir almislar ve daha sonra
bunlardan kagitçilik sanatini ögrenmislerdi. Böylece müslümanlar, 178/794 yilinda Bagdat sehrinde
dünyanin ikinci büyük kagit imalathanesini kurmuslar ve daha sonra da kagit imalati 900 senesinde Kahire'ye,
1100'de Merakes'e ve 1144te de Endülüs'e ulasmisti. Buradan Avrupa hiristiyan alemine geçmisti
ve Avrupa'ta ilk kagit imalati, 1268 yilinda Italya'da kurulan kagit imalathaneleri ile yapilmisti.


FATIH ILE NAPOLYON ARASINDAKI FARK

Adi dünya tarihindeki büyük kumandanlar arasinda anilan Napolyon Bonapart'a, Saint Helena adasinda hapis
bulundugu sirada "kimler büyük adamdir?" diye sormalari üzerine Bonapart Fatih Sultan
Mehmed'den bahsederek söyle demistir:
"Büyüklükte ben onun çiragi bile olamam. 'Niçin?' derseniz, bana pek aci gelen bir gerçegi açiklamam
icap eder ki, o da sudur: Ben kiliçla fethettigim yerleri, hayatta iken geri vermis bir bedbahtim.
O ise, fethettigi yerleri nesilden nesile intikal ettirmenin sirrina ermis bir bahtiyardir."



ULUG BEY VE RASATHANESI

Büyük Islam astronomu ve devlet adami Ulug Bey (1394/1449), Semerkant'da kurmus oldugu rasathanesinde,
yeryüzünün günes etrafindaki tam devrini, yani bir yili, 365 gün 6 saat, 9 dakika, 6 saniye
olarak hesaplamistir. Aradan asirlar geçip 20. yüzyilin en modern cihazlari ile yapilan hesaplarla,
Ulug Bey'in hesaplari arasinda sadece 58 saniye farkin bulundugu tesbit edilmistir.


VAH TÜRKISTAN

Ruslarin Türkistan'i isgal etmesinden önce, ülkede korkunç bir cehalet ve bagnazlik hüküm sürüyordu.
Rus saldirganlara karsi ülkesini savunmak için silahlarina sarilanlara karsi ise,
"elinizdeki silahlar domuzyagi ile yaglanmistir. Isam'da domuza da, domuz yagina da dokunmak haramdir" diye,
milletin silahlarini ellerinden atmalarina sebep olacak akil almaz fetvalar yayinlandigi
kaydedilmektedir.


ISLAMIYETI ISLAH PROJESI!

1928'de Istanbul Ilahiyat Fakültesi'ne mensup bir heyet tarafindan "Islamiyeti Islah" adi altinda bir
proje hazirlanmisti. Bu projenin bazi maddeleri arasinda, "ibadetin lisani Türkçe olmali,
mabetlerde siralar, elbiselikler tesis edilmeli ve temiz ayakkabi ile girilmeli. Mabedlere musiki aletleri konulmali..."
gibi hezeyanlar bulunmaktaydi.
Heyette olduklari halde bu hiyanet projesine Babanzade Ahmet Naim ile Ferit Kam imza
koymamiislardi.


ABDÜLHAMID HAN'DA YERLI SANAYI DÜSÜNCESI

Osmanli Sultani II. Abdülhamid Han'in sade olmakla birlikte giyiminin kendine has bir zarafeti vardi.
Hatta yeni elbise giyenlere karsi, "benimki sizinki kadar sik degil ama, halis Türk mali
Hereke kumasidir"
diye övündügü söylenmektedir.
Kendisine bir yabanci firma tarafindan yeni çikartilan otomobillerden biri hediye edilecegi zaman,
"ben bozuldugu zaman yedek parçasi memleketimizde imal edilmeyen makinayi kullanmak istemem" diyerek
almayi reddetmis ve böylece sanayi politikasi bakimindan hala bugün bile geçerli olabilecek bir görüsü
dile getirmisti. Fakat hadiselere at gözlügü ile bakan bazi tarihçiler, Abdülhamid Han'in bu korumaci metodunu
hiç hesaba katmadan, onun, vehimlendigi için arabayi kabul etmedigi safsatasini yaymislardi.


PADISAHLI MASAI YASAGI

Yeni Cumhuriyet düzeniyle birlikte, eskiye ait deger hükümlerinin ve bunlari temsil eden sahislarin
hafizalardan silinmesi için olaganüstü gayretler sarfedilmisti. Prof. Pertev Naili Boratav, o dönemin
panoramasini çizerken konu ile alakali olarak söyle demektedir:
"Bir Maarif Surasi'nda, hatirlarim, çocuk kitaplari meselesi üzerinde tartisilirken, " masallarda
padisahtan söz edilmesi, çocuklarin cumhuriyet düzenine olan baglarini gevsetebilir. Padisahsiz,
sehzadesiz masallar yazilmali çocuklar için" biçiminde düsünceler ortaya atilmisti."


ISMARLAMA MILLETVEKILI

1931 yilinda 2. Ordu Müfettisi Fahreddin Altay'a, Cumhuriyet Halk Firkasi Genel Sekreteri Recep
Peker'den bir telgraf gelmisti. Telgrafta, kendisinden bir "köylü meb'us" bulmasi istenmeeekteeydi.
Ismarlanan meb'usun özellikleri ile alakali olarak da sunlar kaydedilmekteydi:
"Konya'dan bir çiftçi meb'us yapmak kararindayiz. Reis-i Cumhur hazretleri, arzu edilen evsafta bir
namzet bulunmasi isinin bizzat zat-i devletlerine havalesini irade buyurdular. Namzette arzu edilen
evsafin esaslarini asagida yaziyorum.

Namzet mütegallibe olmamali, kimsenin adami bulunmamali, az çok arazi ve çift çubuk sahibi olmalidir.
Civar veya tensib buyurulacak köylerden bizzat görülüp seçilmesi hususunda zat-i devletlerinin
zahmet ihtiyar buyurmalarini rica ederim. Eskiden askerlik yapanlar tercih edilebilir.
Esaslar sunlardir:
1- Namzet meb'us seçildikten sonra da çiftçi kalacak, hayatini terketmeyecek, meslegine daima sadik
kalacaktir. Meb'uslugunda, tatil zamaninda yine meslegine merbut kalacak, tatilinde köyünde ayni hayat
tarzini yasayacaktir.
2- Behemehal milliyetperver olacak, beynelmilel her cereyana aleyhtar bulunacak, gerek meclisteki hal,
vaziyet, söz ve faaliyetinde ve gerek meslekdaslari ile temaslarinda daima bu nokta-i nazari
takip edecek.
3- Cumhuriyet Halk Fikrasi'na ve onun bütün prensiplerine, akidelerine, hareketlerine tam sadakat
sahibi olacak ve meb'uslugu müddetince bu vaziyetini muhafaza edecek, mutaassip olmayacak.
4- Meclis'teki hayatinda, hal ve vaziyeti ve kiyafeti esas memleketindeki gibi olacak, meclis
içtimalarina ve her yere kasketi, poturu ile gelecek, gündelik hayat tarzini degistirmeyecek, yalniz
merasim günlerinde herkes gibi frak-jaketredingot giyecek.
5- Yeni harflerle az çok okur-yazar olacak, bu hususta eksikligi varsa meclisteki hizmeti esnasinda
çalisip tamamlayacak.
6- Konuskan, zeki ve akl-i selim sahibi olacak, çok yasli ve mütegallibe olmayacak.
7- Mücadele-i Milliye'de bir lekesi olmamali, muhitinde nazar-i dikkati calip bir kusur
ve sevimsizligi bulunmamali.
Milli Mücadele'de hizmet etmeleri ve intibahatta ve diger vesilelerle firkamiza hizmet etmis olmasi
arzu olunur. Hiç olmazsa muariz bulunmamis olmali, firkaya kaydi yoksa derhal yaptirilmalidir."
Fahreddin Altay' bu siparisi alir almaz Konya'nin merkez ilçelerinde günler süren aramalar sonucunda
aranan vasfa uygun biri olarak Mustafa Lütfi Bey'i bulmus ve bu ismarlama zat mecliste sekiz yil
milletvekilligi yapmisti.


ISTIKLAL MARSIMIZA HÜCUMLAR

"Dindar bir adam yazmistir" diye degistirilmeye ve hor görülmeye baslanan "Istiklal Marsi" miza karsi ilk
hücumlar Ismet Inönu hükümeti zamaninda ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin yayin organi gazeteler tarafindan organize edilmisti.
Bu milli marsimizin degistirilmesi için kirkiki yilda yirmibir defa tesebbüste bulunulmustu.


CUMHURIYET AYDINININ INANÇ TABLOSU

Zekeriya Sertel'in l927'de çikardigi Resimli Ay mecmuasinin düzenledigi "inanç" konulu ankete cevap
veren yazar Resat Nuri Güntekin söyle demisti:
"Dünyaya gözlerimizi kapar kapamaz baska bir dünyaya dogacagimizi, bütün düsündügümüz, istedigimiz,
sevdigimiz seyleri orada bulacagimizi ümit etmek çok güzel sey. Fakat ben bu saadeti çoktan kaybettim."

Ayni ankete katilanlardan Selim Sirri Tarcan, Mahser'e, Cennet ve Cehennem'e inanacak kadar safdil
olmadigini; Abdullah Cevdet, ahiret inancini tamamen reddederek bu inancin
"ecdaddan intikal etmis hasletler" oldugunu söylemisler;
ilahiyat pröfesörü ve müstakbel CHP baskanlarindan Semseddin Günaltay
ise "inanç" ile alakali olarak, "görüyorsunuz, hep dünya isleriyle mesgulüm" demistir.


MILLI KORUMA KANUNU

Cumhuriyet sonrasi ekonomiyi savas sartlarina göre düzenlemek için çikartilan "Milli Koruma Kanunu" ile
memleketimizde tam bir sefalet döneminin baslamisti.
Bu "Milli Koruma Kanunu" na göre 40 dönümden az arazisi olan küçük çiftçilerin bütün öküzlerine
devletçe el konulmustu. Tarim ürünlerinin büyük bir bölümüne devletçe el konuldugundan , Trakya
bölgemizin köylerinde açliktan ölenlerin oldugu söylenmektedir. Toprak Mahsuleri Ofisi'nin yeni
kurulmasindan dolayi depolanamayan bugdaylar, tren yolu kenarlarinda çürümeye terkedilmisti.
Basbakan Sükrü Saraçoglu ise, "zengin ve parali adamlar için bir mesele mevcut degildir" diyerek bu
durumu itiraf etmis, vurguncu ve stokçular zümresinin türemisti. Saraçoglu'nun ardindan Basbakan olan
Refik Saydamin bile evinde çuvallarla stoklanmis mallarin bulunmustu.

Osmanli'nin Dayisi

Osmanli Devleti'nin Cezayir Beylerbeyi Dayi Hasan Pasa ile ABD Cumhurbaskani George Washington arasinda
1795'te yapilan bir anlasmaya göre, Dayi Hasan Pasa Amerikan gemilerini vergiye, daha dogrusu haraca baglamisti.
ABD'nin yabanci dille (Türkçe) yapmis oldugu bu ilk ve tek anlasmaya göre,
Amerikalilar 12 bin Cezayir sikkesi veya 642 bin ABD altini vergi (haraç) vermeyi kabul etmek
zorunda kalmislardi.


OSMANLI DÜSMANLIGININ BÖYLESI

Cumhuriyet'in ilanindan sonra 3 Mart 1924 tarihinde 431 sayili kanun ile Hilafet kaldirilip Osmanli
hanedanina mensup kimselerin yurt disina sürgün gönderilmesine karar verilmisti. Bu konunun mecliste
görüsülmesi sirasinda bazilarinin hiç olmazsa kadinlarin memleketten çikartilmamasina dair bir teklif
ileri sürmesi üzerine, mecliste bulunan bazi meb'uslar, masalarin üzerine çikip tepinerek "olamaz!" diye haykirmislardi.
Topçu Ihsan namindaki ecdad düsmani da söyle demisti:
"Osmanli hanedaninin hepsi sürülmelidir. Ne erkegi kalsin, ne kadini... Hatta ölülerinin kemiklerini
bile mezarlarindan çikarip atmak lazim gelir."



KIYAMETE KADAR ÇAN SESI DINLEMEK

Ahmet Vefik Pasa, Rumelihisari'nin üst tarafinda kurulan "Robert Kolej" adli misyoner yuvasinin arsasini
Amerikali protestan misyonerlere satmisti.
Bu zat, öldügünde vasiyet ettigi gibi Eyyüb Sultan'a gömülmek istenmis, fakat zamanin padisahi
Abdülhamid Han buna kat'iyen müsaade etmeyerek; "Protestanlara arsa satan adam, kiyamete dek onlarin
çan sesini dinlesin"
diyerek Eyyüb Sultan'a degil, sattigi arsanin hemen önündeki Rumeli mezarligina
gömülmesini emretmisti.


CHP'NIN SEÇIM ZORBALIKLARI

l946'daki çok partili seçimlerde iktidari birakmak istemeyen C.H.P. seçimlere müdahale etmisti.
Demokrat Parti'nin, seçimi kazanip 23 milletvekili çikardigi tam olarak besbelli oldugu halde,
Istanbul'un neticesi derhal ilan edilmemisti. Vali Lütfi Kirdar, dönemin meshur bir gazetecisini
makamina çagirip söyle demisti:
"Size güvenim oldugu için memlekete ait bir davayi danismak istiyorum. Evet, Istanbul'da DP seçimi kesin
bir sekilde kazandi. Fakat buradan Kazim Karabekir, Hamdullah Suphi Tanriöver, Cemil Cahit
Toydemir, Refet Bele ve Hüseyin Cahit Yalçin'in çikarilmasi ve DP'ye ancak 18 kisilik bir yer
birakilmasi hakkinda siki bir emir aldim. Dürüst bir memur ve memleketçi sifatiyla nasil hareket edeyim?
Bu emri yerine getirmezsem Istanbul seçimlerini kökünden bozmak için bahane aranmasi ve yeni
partinin bu 18 kisilik mühim kuvveti elinden kaçirmasi ihtimali vardir. Bana ne tavsiye
edersiniz?"

Ve hakikaten de 24 Temmuz'da Istanbul DP'den seçimi kazananlar listesi 18 kisi olarak ilan edilmisti.


ORTAÇAG AVRUPASINDA KITAP

Ortaçag'da Islam dünyasinda 10 milyon mevcutlu dev kütüphaneler bulunmaktaydi. Islam dünyasi 10.
yüzyilda, hem derlemelerin zenginligi, hem de kütüphanecilik yöntemleri bakimindan Avrupa
kütüphaneciliginden 200-300 yil ileride idi.
Ayni Ortaçag Avrupasi kütüphanelerinde kitaplar raflara zincirlerle baglanmakta ve okuyucu kitap okumak
istedigi zaman, bu kitap rahleye zincirlerle baglanarak verilmekteydi. Daha da ileri gidilerek,
kitaplarin demir parmakliklar arasindan okutuldugu olurdu.


MANIDAR BIR ITIRAF

Sultan Abdülhamid, II. Mesrutiyet'in ilanindan onbes gün sonra Meclis-i Mebusan azalarina bir ziyafet
vermisti. Bu mühim hadiseyi, o aksamki ziyafette bulunmus olan Ittihatçilarin meshur kalemsörü ve Abdülhamid düsmani Hüseyin Cahit (Yalçin),
"Mesrutiyet Hatiralari" nda söyle dile getiriyor:
"Abdülhamid ile görüsen Avrupalilar onun pek çekici ve baglayici bir nezaketi ve sahsiyeti oldugunu
öteden beri yazarlardi. Bunu dalkavukluga ve menfaatperestlige hamlederek inanmazdik. Fakat bu gece
Abdülhamid'deki büyük cazibeyi ben de yakindan gördüm. Ziyafet sonunda hemen bütün mebuslarin kalbini
kazanmisti."



RUMELI HISARININ PLANI

Planlari basta Fatih Sultan Mehmed olmak üzere, Mimar Muslihiddin tarafindan çizilen ve insaatinda Koca
Sultan'in bile tastasidigi Rumeli Hisari, alti bin isçinin geceli gündüzlü vecd ve iman havasinin
lezzeti ve heyecani içinde çalismasi sayesinde, yüzotuziki gün gibi akil almaz bir zamanda
bitirilmisti.
Hisarin planina kus bakisi nazar edildigi zaman, Arapça "Muhammed" yazisi okunacak sekilde idi. Bu
muazzam abidenin yapisinda, "mim" harflerinin oldugu yere kuleler , "ha " ve "dal" harflerinin oldugu
yere ise istihkamlar insa edilmistir.


INÖNÜ ANSIKLOPEDISI VE BIR ITIRAF

Ismet Inönü'nün "Milli Sef ve Degismez Genel Baskan" ünvaniyla anildigi dönemde, Milli Egitim
Bakanligi'nca 1943 yilinin Cumhuriyet Bayrami'ndan itibaren "Inönü Ansiklopedisi" adiyla nesrine
baslanip, daha sonra "Türk Ansiklopedisi" adini alan bir eser hazirlatilmaya baslanmis, ancak bu kirk
yilda tamamlanabilmistir.
Bu ansiklopedideki "Sultan Vahdeddin" maddesinde; "zeki ve bütün tarihi belgelerden anlasilacagi üzere
son derece namuslu"
diye yazilarak, resmi görüsün ragmina hakikat ifade edilebilmistir.
Ancak bu gerçegin bir devlet ansiklopedisinde bu sekilde itiraf edilmesi bazi kimseleri oldukça tedirgin
etmistir. Nitekim, CHP Kocaeli milletvekili Ismail Arar TBMM baskanligina bir takrir
(önerge) vererek, ansiklopedideki bu maddenin kim tarafindan yazildigini Milli Egitim Bakanligi'nin
açiklamasini istemistir.


HÜSN-Ü HAT'TA VERILEN DEGER

Osmanlilarda ilim ve sanat erbabina verilen ehemmiyetin bir göstergesi olarak "hüsn-ü hat" (güzel yazi)
erbabina pek ziyade hürmet edilmeekteydi. Çogu Osmanli kibarlari, konaklarina her gün bir hattati
davet ederek Kur'an-i Kerim, Buhari veya sifa-i serif gibi kitaplardan hiç olmazsa bir-iki satir olsun
mutlaka yazdirlar ve ona teberrük edilirdi (mübarek sayilirdi). Birçok Osmanli zengini, hüsn-ü hat ile
kazanilan paraya asil helal para gözüyle baktiklarindan, hiç ihtiyaçlari olmadigi halde kitap yazip
para kazanirlar ve vefat ettiklerinde techiz ve tekfin masraflarinin bu paradan karsilanmasini
vasiyet ederlerdi.

ÇARSAFA VE PEÇEYE DAIR

Cumhuriyet devrinin meshur edebiyatçilarindan Yakup Kadri Karaosmaoglu, 1913 yilinda yazip, on yil sonra
nesretigi "Kadinlik ve Kadinlarimiz" adli eserine de aldigi "Çarsafa ve Peçeye Dair" isimli
yazisinda bunlar hakkindaki fikirlerini söyle dile getiriyordu:
"Bu çirkin asrin ve bu çirkin muhitin yegane süsü, yegane güzelligi sizin çarsafiniz, sizin peçenizdir.
Yalniz bunlardir ki, gözlere hala bakmak tahammülünü, bakmak arzusunu veriyor. Niçin ondan
müsteki (sikayetçi) gibisiniz? O mazrufa bu zarftan daha muvafik ne olabilir? Sizi böyle gördükçe
bir kadinin nasil böyle giyinebilecegini düsünüyorum ve çarsafsiz, peçesiz bir kadin
tahayyül edemiyorum."

Bu Yakup Kadri, bu yaziyi nesrinden bir müddet sonra "Hakimiyet-i Milliye" gazetesine basyazar olmus;
daha sonra "Ulus" adini alarak Halk Partisi'nin yayin organi haline gelen bu gazetede yazilarina
devam etmisti. Bu dönemde Yakup Kadri'nin, "Kiyafet Devrimi" yapildiktan sonra yüzseksen derece çark
ederek ülkesi ve ülkesinin degerleri ile göbek bagini kopardigini, çarsaf ve peçenin Türk cemiyeti
üzerinde bir kara leke olduguna dair yazilar yazabildigini görüyoruz.


HÜRMETIN BÖYLESI

"Muhammed" isminde çok sevdigi bir hizmetçisi bulunan "Putkiran" lakapli Hindistan fatihi Gazneli
Mahmud, bu hizmetçisini devamli ismiyle hitap ederek çagirmaktaydi.
Gazneli Mahmud'un, bu hizmetçisini günün birinde kendi ismiyle degil de, babasinin ismiyle çagirmasi
üzerine kalbi kirilan hizmetçisinin böyle davranmasinin sebebini sormasi üzerine, Peygamberimiz'in (sav)
delicesine asigi olan Gazneli Mahmud su cevabi vermistir:
"Evladim, her gün sana 'Muhammed' isminle hitap ediyordum. Zira abdestli bulunuyordum. Su anda ise
abdestim yok. 'Muhammed' ismini abdestsiz söylemekten haya ediyorum. Onun için seni babanin ismiyle
çagirdim."