TARIHTE IBRET VERICI OLAYLAR
(1.Bölüm)




ÇAGDASLASMA YOLUNDA

l930'lu yillarin Türkiyesi'nin Urla gibi bir Ege sehrinde dahi açliktan insanlar ölmüstür.
Ortalama bir memurun aylik maasinin 50 lira oldugu bu dönemde, çagdaslasma yolunda(!) 75 000 lira gibi
büyük paralar ödeyerek heykel yaptirilmistir.


KENDINIZI TÜRKLERE EMANET EDIN

16. yüzyilda Osmanli Devleti'nin gelisme yolu üzerinde direnmis ve Türk ordulari ile savasa tutusmus
olmasindan dolay Katolik Avrupa tarafindan kendisine "Hiristiyanligin sövalyesi" ünvani verilen Bogdan
Beyi Büyük Stefan, ölüm döseginde, evlatlarina gayet ibretli bir sekilde söyle nasihat
etmistir:
"Belki de yakinda himayeye muhtaç olacaksiniz. Asla Rus'a yanasmayin. Haindir, sizi yok eder.
Fakat kendinizi Türklere emanet edin. Adil ve merhametlidirler."



TALAN EDILEN MIRASIMIZ

Sanli Osmanli Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin anasi Hayme Hatunun Domaniç'teki türbesi ulu hakan
Abdülhamid Han tarafindan, ecdadina hürmetinin ifadesi olarak büyük bir itina ile tamir ettirilmis,
pencereleri atlas perdelerle kaplatilmis ve zeminini de Hereke dokumasi muhtesem bir hali ile
dösenmistir.
Ancak, Cumhuriyet döneminde is basina gelen Halk Partisi yönitimi, o muhtesem haliyi türbeden
gasbederek, partinin Inegöl ilçe yöneticilerinin kapilarina paspas yaptirmis ve atlas perdeler ise
kaymakamlik binasinda kullanilmistir.


ECDADIMIZIN SILINMEZ IZLERI

1976 yilinda Suudi Arabistan'in Cidde sehrinde, deniz suyunu tatli suya çeviren bir tesisin açilisindan
sonra meslektaslari ile sohbete girisen dönemin Türkiye Büyükelçisi Necdet Özmen'in
bir ara söze "bu Suudi Arabistan'in ilk tuzdan aritma tesisidir" diye baslamasi üzerine, Fransiz
Büyükelçisi hayretler içinde kalarak söyle itiraz etmistir:
"No, Sör... Bu Suudi Arabistan'in ilk tuzdan aritma tesisi degildir. Ilki Osmanlilar'in
1800'lü yillarin sonunda yaptigidir."



BITMEYEN OSMANLI SEVGISI

Balkanlar'dan Orta Dogu'ya kadar büyük bir cografya 1. Cihan Savasindan sonra elimizden çikmasina
ragmen, o topraklarda yasayan halk hala büyük bir hasretle "Osmanli, Osmanli " diye sayiklamaktadir.
Budapeste'den gelen bir yazarimiza bir Bosnak, "Madem ki Istanbul'a gidiyorsun, Allah askina o sehrin
topragini benim için öp. Allah benim canimi Istanbul'u görmeden almasi!"
demiistir.
Trablusgarp'daki ihtiyar Cezayirliler , boyunlarina muska diye Osmanli parasi takmaktadirlar.


AVRUPA'DA AKINCI KORKUSU

1534 yilinda Viyana'daki St. Stephen Katedrali'nde, Osmanli akincilarinin yaklastigini görüp
çan çalarak haber vermekle vazifeli bir memuriyet ihdas edilmis ve bu memuriyet, ancak 1956 yilinda,
Viyana Belediye Meclisince, "artik bir Osmanli tehlikesi kalmadigindan, bu vazifenin lüzumu yoktur"
diye bir karar alinarak iptal edilmistir.


BATISIN REMZI

Yükselis dönemimizin ruhunu yansitan mütevazi Topkapi Sarayina karsilik, yikilisimizi remzeden Versay
taklidi Dolmabahçe Sarayi, Avrupa'dan borç alinan para ile, 9 ton altin ve 41 ton gümüs
kullanilarak insa edilmistir.


SEFZADE'NIN DOLMABAHÇE SEFASI

Ismet Inönü'nün Cumhurbaskanligi yaptigi dönemde, oglu Ömer Inönü gerek talebelik, gerekse
daha sonraki yillarda koskoca Dolmabahçe Sarayi'ni ikametgah olarak kullanmis, yattigi bir oda için
bütün sarayin kaloriferlerini yaktirmis ve ayrica bu "sefzade" sarayda kadinli kizli gece alemleri
düzenlemistir.
Bütün bu olanlar dönemin Millet Meclisi'nde ciddi tartismalara yol açmis ve o gün
Meclis'te bulunan baba Inönü, kulakligi takili oldugu halde müzakereleri isitmemezlikten gelmiistir.


AGACA ASILAN ZEKAT PARASI

Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir müslüman, günlerce arastirdigi halde, yillik zekatini
verebilecegi fakir birini bulamamistir. Bunun üzerine zekatinin tutari olan parayi bir keseye
koyarak Cagaloglu'ndaki bir agaca asip, üzerine de söyle yazmistir:
"Müslüman kardesim, bütün aramalarima ragmen memleketimizde zekatimi verecek kimse bulamadim.
Eger muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al."

Ancak bu kese, üç ay kadar o agaçta asili kalmistir.


OSMANLI ARMASI

Merhum Necip Fazil Kisakürek, 1954'lü yillarda çikardigi Büyük Dogu mecmuasinin bir sayisinin
kapaginda, Osmanli armasi islemeli sanat eseri bir kumas resmini yayinlayinca, "padisahlik
propagandasi yapmak"
gerekçesi ile derginin o sayisi toplatilmis ve kendisi de suçlanarak mahkemeye
sevkedilmistir.
Necip Fazil, mahkemede kendisini suçlayan savciya gayet ibretli bir sekilde söyle demistir:
"Içinde adalet islerine bakilan bu binanin tepesinde ayni Osmanli armasi var. Siz de mi
padisahlik propagandasi yapiyorsunuz?"



PASAPORT FARKI


Sanli Osmanli Devleti'nin yikilmasindan sonra, son derece üzgün ihtiyar bir Ürdünlü, elindeki
yeni Ürdün pasaportuyla Isviçre sefaretine giderek; "herkes bu pasaportla alay ediyor. Eskiden Osmanli
pasaportum varken selam dururlardi. Ben Osmanli teb'asiyim, ne olur bunu degistirin"
diye sefaret
yetkililerine yalvarmistir.


TÜRK KÖSESI

Devlet i Aliyey-i Osmaniye'nin üç kitada at oynatip buyruk yürüttügü ihtisamli dönemlerinde,
Avrupa'da Türk hayat tarzi ve modasi çok tesirli hale gelmis, evlerinde "Türk kösesi" bulundurmayan
sosyete mensuplari ayiplanir olmustur.


BIRINCI DÜNYA SAVASININ VAHSET YILLARI

Birinci Dünya savasi siralarinda Musul'da halk açliktan perisan durumlara düsmüs, her gün sokaklarda
kadin-erkek, çocuk-ihtiyar birçok insan inleye inleye ölüme gitmislerdir; ancak buna bir çare
bulunamamistir.
Açliktan ölen bu zavalli çocuklarin etlerini kasap dükkanlarinda koyun ve kuzu eti diye satan veya
asçi dükkanlarinda pisirip halka yedirme vahsetini gösteren on-oniki kisi idam edilmistir.


AMERIKAN YARDIMI(!)

Truman doktrini çerçevesinde Amerika Birlesik Devletleri'nden alinan 69 milyon dolar
askeri yardim ile elde edilen askeri techizatin bakimi için ABD'ye her yil 400 milyon dolarlik bakim ve
ithalat parasi harcamasi yapilmaktadir.


HAYAL MÜESSESESI

Teb'asini "Emanetullah" olarak gören Osmanli Devleti'nde, akil hastalarina son derece sefkatle
muamele edilmis, ceviz karyolalarda, ipekli çamasir ve çarsaflarda yatirilip musiki ile tedavi
edilmistir.
Ayni dönemde Avrupa'da ise, akil hastalarinin ruhuna seytan girmis denilerek diri diri yakilmaktaydi.
Istanbul'daki tedavi merkezlerini gören Mongeri Pere, sunu itiraf etmek durumunda
kalmistir:
"Burasi, Avrupa'nin asirlar sonra tahayyül edecegi bir hayal müessesidir."
Osmanli'nin uyguladigi bu musiki ile tedavi metodu, ABD'de ancak 1956 yilinda uygulanmaya baslahmistir.


ÜÇÜNCÜ DÜNYANIN KOBAYLARI

Batida ilaç üretmekle ilgili yönetmelikler son derece agir olup, bir ilacin piyasaya çikarilmadan önce
kobaylar üzerinde yeterince deneme yapilmasi gerekmektedir. Bu ise uzun ve pahali bir süreçtir.
Buna çare bulan batili hümanistler(!), yeni gelistirdikleri denenmemis ilaçlari üçüncü dünya
ülkelerine pazarlayarak hem para kazanmakta, hem de milyonlarca gönüllü(!) kobay üzerinde ilaçlarini
denemektedirler. Ilaç iyi çiktigi takdirde mallarini batida pazarlamaktalar, kötü
çiktiginda ise foyasi çikana kadar üçüncü dünya ülkelerine satmaya devam etmekteler.


IÇI YIVLI TOPLARIN ICADI

Yavuz Sultan Selim Han, Ridaniye Savasi'nda, ileri görüslü babasi Sultan II Bayezid' in icadi olan
"içi yivli toplar"i kullanarak büyük basarilar elde etmistir.
Bugün ise II. Bayezid'in bu büyük icadi gözardi edilmekte, tarih kitaplarinda; "yivli top 1868'de
Almanlar tarafindan icad edildi"
diye ders olarak okutulmaktadir.


TANZIMAT DÖNEMI ORDUSU

II. Mahmut döneminde Osmanli ordusunun modernlestirilmesi için danismanlikta bulunan Alman komutani
Helmuth von Moltke, Tanzimat dönemi ordusunun halini söyle izah etmektedir:
"Bu ordu; kaputlari Rus, talimatnameleri Fransiz, tüfekleri Belçika, sariklari Türk, egerleri Macar,
kiliçlari Ingiliz ve ögretmenleri her milletten, Avrupa sisteminde bir ordudur."



MILLETLERE GÖRE FIYAT FARKI

Osmanli'nin son döneminde (1850) Istanbul'da uzun yillar kalmis bir Batili tarihçi olan M. A. Ubicini,
sehirde yasayan degisik milletlerin karakter yapilarini ögrendikten sonra, hatiralarinda
söyle yazmaktadir:
"Bir kaide olarak, Ermeni'ye istedigi paranin yarisini, Rum'a üçte birini, Yahudi'ye dörtte birini
veriniz. Fakat bir müslümanla alisveris ettiginiz zaman istedigi fiyattan emin olunuz ve istedigini
veriniz."



BATI'DA VE OSMANLI'DA YALAN

1717-1718 yillari arasinda Istanbul'da Ingiliz elçiligi yapan G. Montagu'nun hanimi Lady Montagu,
Osmanli toplumundaki ticaret ahlaki ile alakali hatiralarinda, oldukça enteresan bir sekilde sunlari
kaydetmektedir:
"Ingiltere'de yalancilar yaptiklariyla ögünürler. Burada ise (Osmanli'da) yalan söylediginden emin
olundugu zaman yalancinin alnina kizgin demir basiliyor. Bu kanun eger bizde uygulanirsa ne kadar güzel
yüzün bozuldugu, ne kadar kibar sinifina mensup kisilerin kaslarina kadar inen peruklarla
dolasmaya mecbur kaldiklari görülür."



MARKS'IN HAYRANLIGI

Seyh Samil liderligindeki Kafkas halkinin, istilaci Ruslara karsi olan istiklal savaslarinda göstermis
olduklari büyük direnis karsisinda Karl Marks'in, hayranligini ifade ederek söyle dedigi
kaydedilmektedir:
"Hürriyetin nasil elde edilmesi lazim geldigini Kafkasya daglilarindan ibretle ögreniniz.
Hür yasamak isteyenlerin nelere muktedir oldugunu görünüz. Milletler, onlardan ders aliniz!"



AGAÇLARA VERILEN KIYMET

Osmanli Devleti'nde agaçlara çok kiymet verilip koruma altina alinmistir. Sultan ll. Abdülhamid
devrinde, Belgrad ormanlarina zarar verip ormani tahrip ettikleri için bir köy kitle halinde sürgün
edilmistir.


KIN

Ikinci Dünya Harbi sonlarinda yapilan lise mezunlarinin olgunluk imtihanlarinda sorulan
"Ormanlar ve Ormanlarin faydalari" isimli kompozisyon sualine talebelerin bazilari, enteresan bir sekilde su cevabi
vermislerdir: "Türkiyemiz ormanlik bir ülkeydi, fakat o zalim padisahlar, yurdumuzu ormansiz
biraktilar."

Bunun sebebi, bu zavalli ögrencilerin öylesine bir kin terbiyesi içinde yetistirilerek Osmanli'yi
kötülemeye öylesine alistirilmalari ve böylece eger bir firsatini bulup da padisahlara hakaret
ederlerse iyi not alacaklarina inandirildiklarindan dolayi böyle cevaplar verdikleridir.


ESSIZ MISAFIRPERVERLIK

Osmanli askeri teskilatini Avrupa'ya tanitmis olmakla meshur Comte de Marsigli, Türk toplumunun
misafirperverligi ile alakali olarak sunlari kaydetmektedir:
"Türkler hiçbir din farki gözetmeksizin bütün yabancilara karsi son derece misafirperverdirler. Ana
yollar civarindaki köylerde oturanlardan hali vakti yerinde olanlar, ögleden evvel ve aksamüstü
gezintiye çikip yolcu bulmaya çalisirlar. Eger bulacak olurlarsa evlerine davet ederler ve hatta çok
defa misafirin hangi evde agirlanacagini tayin ederken kavgaya bile tutusurlar."



VAHSETIN BÖYLESI

1096 yilinda Haçlilar Kudüs'e girerek 40.000 müslümani kiliçtan geçirdikten sonra De Buygom,
Papa II Urban'a yazdigi mektupta sunlari ifade etmistir:
"Kudüs'te bulunan bütün müslümanlari katlettik. Malumunuz olsun ki, Süleyman Mabedi'nde atlarimizin
diz kapaklarina kadar Müslüman kanina batmis olarak yürüyoruz."



INSANLIGIN EN MUHTESEM HARIKASI

Osmanli içtimai yapisi üzerine uzman olan Erlanyen Üniversitesi profesörlerinden Hutterroht'a sorulmus:
"Osmanli Devleti, genis topraklarini ve üzerindeki çesitli kavimleri, Topkapi Sarayi'ndan mükemmel bir
sekilde idare ediyordu. O saray da Batidaki en mütevazi bir derebeyinin sarayi kadar bile büyük
degildi. Bu nasil oluyordu?"

Profesör Hutterroht bu suale söyle cevap vermistir:
"Sirrini çözebilmis degilim. 16. asirda Filistin'in sosyal yapisi üzerinde çalisirken öyle kayitlar
gördüm ki hayretler içinde kaldim. Osmanli, üç yil sonra bir köyden geçecek askeri birligin öyle
yemeginden sonra yiyecegi üzümün nereden gelecegini plânlamisti. Herhalde Osmanli, devlet olarak
insanligin en muhtesem harikasidir."



ENDERUN OKULU

Üç kitada alti asirlik bir hükümranlik, sanli ecdadimizin devlet ve medeniyet mirasinin sirlarinin
bulundugu ve dünyanin en büyük arsivi olan Osmanli Arsivi'ni, bizler dogru dürüst incelememisken, bine
yakin Amerikali ile yüze yakin Israilli tarihçi, yillarca didik didik ettmistir.
Bugün ABD'de sadece "Enderun okulu" hakkinda hazirlanan uzman eserlerin ve doktora tezlerinin sayisi
350'dir.


ZIYA GÖKALP'IN ÖLÜMÜ

Türkçülük fikrinin ünlü simalarindan biri olan Ziya Gökalp, hayatinin son anlarinda Fransiz hastanesinde
yatarken ebedi aleme intikal etmeden bir gece önce, mukaddesata galiz küfürler ederek
basini duvarlara vura vura ölmüstür. Cesedi de hastane morgunda Hiristiyan geleneklerine göre
muamele yapilarak kaldirilmistir.


SÖZÜNÜN ERI OLMAK

Mehmet Akif Ersoy öylesine sözünün eri bir insandi ki, söz verdigi seyi yerine getirmek için ölümden
baska hiçbir sey onu engelleyememekteydi.
Bir keresinde, Istanbul Vaniköy'de oturan bir ahbabi ile ögleden bir saat önce bulusmak için
sözlestiklerinde, o gün yagmurlu, firtinali bir gün olup, her tarafi sel bastigi halde Mehmet Akif,
binbir zorlukla, sirilsiklam vaziyette söz verdigi yere vaktinde gelmis, fakat arkadasinin gelmemesi
üzerine çekip gitmistir. Ertesi gün özür dilemek için gelen arkadasini dinlemeyip, "bir söz ya ölüm veya
ona yakin bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülebilir"
diyerek tam alti ay o
arkadasiyla konusmamistir.


KIZILCA BUGDAYI

ABD, 1890 yilina kadar bizim Tuna boylarimizda yetisen "kizilca" ismi verilen bugdayimizi ithal ederek
tohumluk olarak kullanmis ve bununla halkini beslemistir.


BIR YANLISIN IZAHI

Padisahlarin, Osmanli topraklarindaki muhtelif yerleri devletin ileri gelenlerine, "sana orayi
bahsettim"
demesi, "verilen yeri imar et" manasina gelmekte ve bu varlikli Osmanli pasalari, o
topraklarin mamure haline gelmesi ugrunda servetlerini tüketmekteydiler.


HAKIKI NISAN

Kirim Savasi'ndaki büyük hizmetlerinden dolayi Fransiz hükümetince kendisine nisan verilen Deli Hasan
Aga'nin bu nisani takmadigini farkeden Fuat Pasa'nin ona takmama sebebini sormasi üzerine,
aldigi cevap söyledir:
"Pasam, benim vücudumda harpte kazandigim yedi nisan (yara izi) var. Onlar varken elin Frenkinin
nisanini ben ne yapayim?"



YABANCI GÖZÜYLE LOZAN VE NETICESI

1922-1923 yillari arasinda Sovyetler Birligi'nin Türkiye büyükelçisi olarak Ankara'da bulunan S. I.
Aralov, Lozan Konferansi'nin sonuçlari ile alakali olarak yazmis oldugu hatiratinda söyle demektedir:
"...Ingiltere Disisleri Bakani Lord Curzon, eskiden Türkiye'nin olan Musul'u ve daha baska yerleri
Türkiye'den koparmayi, Yunanlilarin yakip yiktigi sehir, kasaba ve köyler için Yunanlilara tamirat
parasi verdirmemeyi ve Bogazlar meselesinde Ingiliz planini gerçeklestirmeyi basardi. Türkiye, Musul'u
birakmasi ve tamirat parasindan vazgeçmesi karsiligi olarak kendisine küçücük Karaagaç
bölgesinin verilmesiyle yetindi. Bundan baska Batili devletler , Türkiye'yi, Osmanli Devleti'nin batili
kapitalistlere olan borçlarinin, Osmanli Devleti'nden ayrilan ülkeler arasinda bölünüsünden
sonra, payina düsen bölümünü 20 yil içinde ödemeye ikna ettiler."



MEHTERIN BÜYÜLEYICI TESIRI

Bati musiki saheserlerini yazmis olan Mozart, Bizet gibi büyük bestekarlar, mehter musikisinin
büyüleyici tesiri altinda kalarak, bestelerinin Türk tarzinda "Alla Turca" denilen kisimlarini
yazmislardir.


TÜRKIYE'DE TÜRK MÜZIGI YASAGI

Tek parti iktidari döneminde, devletin açmis oldugu müzik okullarinin bir tanesinde, ögrencilerden
bazilari, ders arasinda kendi öz müzigi olan Türk müzigi çalmaya tesebbüs ettikleri için yabanci uzman
Herr Zuckmayer tarafindan okuldan atilmislardir.


SENFONI ZULMÜ

1930'lu yillarin birinde Cumhurbaskanligi Senfoni Orkestrasinin, Anadolu'yu tenvir etmek için çiktigi
turnenin Sivas duraginda, bir konser verdikten sonra gazetecinin birinin konseri izleyen bir
vatandasa "konseri nasil buldunuz?" diye sormasi üzerine, zavalli adamcagizin, sagina soluna
ürkekçe bir göz attiktan sonra gazetecinin kulagina fisildadigi cevap manidardir:
"Valla beyefendi, Sivas Sivas olali, Timur'dan beri böyle zulüm görmedi!"


BIZIM DINAZORLARIMIZ

Bizim ülkemizde çagdaslik ve bilimsellik(!) adina basörtülü ögrencilerin üniversitelere sokulmayip, Imam
Hatip Okulu ögrencilerinin varligindan ve devletin diger okullarindan daha basarili olmasindan
rahatsizlik duyuldugu halde, dünyanin süper gücü sayilan ABD'nin en iyi üniversitelerinden biri olan
Massachussets Institute of Technology (M.I.T.)'nin ögrenci yönetmenliginde su ibare vardir:
"Dini inançlarin geregini yerine getirmekten dolayi bir derse veya imtihana giremeyen ögrenciye
telafi imkani taninir."



ILAHI IKAZ

Birinci Dünya Savasi sirasinda Dördüncü Ordu karargahinda Mekke ve Medine'yi kurtarmak için Hicaz Seferi
Kuvveti hazirlanmasi meselesi görüsülürken, Harbiye Naziri Enver Pasa'nin bu is için Mustafa
Kemal'i atadigini ve bunun üzerine Mustafa Kemal, "degil Hicaza asker sevketmek, hatta
oradaki askerleri de geri almak ve kuvvetleri verimsiz yönlere dagitmamak gerek"
diyerek görüsünü
belirtmis ve sonunda M. Kemal'in bu görüsü kabul edilerek Medine'nin bosaltilmasina karar verilmistir.
Tam bu sirada isiklar aniden sönerek ortaligin zifiri bir karanliga bürünmesi üzerine, bunu Ilahi bir
ikaz kabul eden Cemal Pasa birden ürperip sarsilmis ve daha sonra Hicaz'in bosaltilmasindan
vazgeçilerek Fahreddin Pasa Medine'ye gönderilmistir.


MEDINE MUHAFIZI

Osmanli, Hazret-i Peygamber'in yasadigi sehri bir valinin adinin altina sokmaktan hayâ etmis, saygi ve
edebi geregi oraya gönderecegi idareciyi "Vali " yerine "Medine Muhafizi" diye isimlendirme
hassasiyetini göstermistir.


DÜNYANIN ILK TOPLU SÖZLESMESI

Dünyada ilk toplu sözlesme Osmanli Devleti tarafindan gerçeklestirilmistir. Kütahya Vahid Pasa
Kütüphanesi'nde bulunan Ser'iye Mahkemesi sicilinin 57'ci sayfasinda kayitli belgeye göre, yeryüzündeki
bu ilk sözlesme, Kadi Ahmed Efendinin tasdiki ile 24 isyeri ile isçileri arasinda
imzalanmistir.
Bu sözlesmeye göre, "Kalfalarin, yardimcilarin, ustalarin ve vasifsiz isçilerin yevmiyeleri" ile her
gün belli sayidaki fincan imali karsiligi alacaklari ücretler tesbit edilmistir.


OSMANLI TOPÇULUGU

Kanuni Sultan Süleyman devrinde yillarca Istanbul'da kalan ve yazmis oldugu eserini en büyük Hiristiyan
hükümdari II. Filib'e takdim eden Ispanyol yazar Cristobol de Villalon, dönemin Osmanli
topçulugu hakkinda sunlari kaydetmistir:
"Dünyada hiçbir devletin, Türk topçusu ile mukayese edilebilecek topçusu yoktur. Istanbul'da eski model
oldugu için kullanilmayip süs diye surlara konan toplari inceledim. Bunlar bile Ispanya
ordusundaki toplardan çok daha kaliteli idi. Tophane sirtlarinda çaptan düsmüs diye yigilan 40 kadar
topu hayretle seyrettim. Bunlari alip topçu kuvveti olusturmak istemeyecek hiçbir Avrupa devleti
bilmiyorum."



HARAM YEMEYEN ORDU

Osmanli ordusu, müslümanlari tek bir bayrak altinda toplamak gayesiyle Misir seferine giderken Gebze
yakinlarindaki baglik-bahçelik bir arazide mola verdiginde, Yavuz Sultan Selim bütün askerlerin
heybelerini arattirmis ve hiçbirinde meyve cinsinden birsey çikmamasi üzerine ellerini Ulu Dergah'a
kaldirip söyle sükretmistir:
"Allahim, sonsuz sükürler olsun! Bana haram yemeyen bir ordu lutfettin. Eger askerimin içinde tek bir
kisi sahibinden izinsiz bir meyve yeseydi ve ben bunu haber alsaydim, Misir seferinden
vazgeçerdim."



ECDADIMIZ YÜZ AKIMIZ

Alti asir gibi uzun bir süre üç kitada hükmünü yürüten ecdadimizin medeniyet mirasini inceleyip
arastirmadan, içteki ve distaki bazi gafil ve hainlerin ona, "emperyalist" yaftasini yapistirarak mahkum
etmeye çalismalarina mukabil, Macaristan Ilimler Akademisi tarafindan ortaya çikartilip
yayinlanan bir belgede belirtildigine göre, Osmanli Devleti'nin Macaristan'da hakim oldugu devirlerde,
Macar halkindan yilda 7 milyon akçe vergi topladigi, buna karsilik ayni yil Macaristan'a
21 milyon akçe yatirim yaptigi tesbit edilmistir.


BIR SAVASIN BEDELI

1991 yilinda meydana gelen Körfez Savasi'nin bir günlük maliyeti ile 3 milyon çocugun 2,7 yillik süt
ihtiyaci karsilanabilirdi.
Bu savasin otuz günlük savas gideri ile 50 milyon insanin 4 yillik ekmek ihtiyacinin giderilebilecegi
ifade edilmektedir.
1 adet Stealth avci uçaginin bedeli ile 13 milyon kitap alinabilmekte, 1 adet Patroit füzesi ile 74
milyon adet fidan dikilmesi mümkün olmaktadir.


BARBAR KIM?

Bizans'i kurtarmak üzere Istanbul'a çagrilan Haçli ordulari, Hristiyanligin o dönemdeki mukaddes kilisesi
Ayasofya'nin tepesindeki altin haçi sökerek eritip satmislardir.
Yillar sonra Osmanli ordusunun Istanbul'un fethi sirasinda bir yeniçeri, fetih hatirasi olarak saklamak
maksadiyla Ayasofya'nin küçük bir çini parçasini koparmak istemis, ancak Fatih Sultan Mehmed
tarafindan, "tahribe tesebbüs"le suçlayip cezalandirilmistir.


SERDENGEÇTI'NIN AYASOFYA MÜDAFAASI

Yazmis oldugu "Ayasofya" isimli siiri yüzünden tutuklanarak Ankara Agir Ceza Mahkemesi'nde yargilanan
Osman Yüksel Serdengeçti, kendini müdafaa ederken sunlari söylemistir:
"Müdde-i Umumi (savci), tepeden verilen emirlere göre hareket ediyor. Ayasofya'nin tekrar cami haline
yetirilmesinde benim ne gibi hususi maksadim ve menfaatim olabilir? Ayasofya'yi kiraya mi verecegim,
yoksa imami mi olacagim? Beni bu yazidan dolayi Türk savcilari degil, Yunan savcilari itham etsin. Böyle
bir yaziyi yazdigimdan dolayi kendimi müdafaa etmekten utaniyorum."



SANATA HÜRMETIN BÖYLESI

Osmanli'nin meshur hattatlarindan Hafiz Osman (1642 1698), Sultan Ikinci Mustafa'nin hat hocasi olup,
Hafiz Osman hat meskederken, Sultan Ikinci Mustafa büyük bir hürmet içinde hocasinin hokkasini
tutmaktaydi. Bir keresinde, yapilan hattin güzelligi karsisinda gönlü ihtizaza gelerek
"artik bir Hafiz Osman daha yetismez" demesine mukabil, büyük hattat Hafiz Osman söyle cevap vermistir:
"Efendimiz gibi, hocasinin hokkasini tutan padisahlar bulundukça, daha çok Hafiz
Osmanlar yetisir."



SULTAN VAHDEDDIN'IN VATANPERVERLIGI

Osmanli ordusunun silahlarinin elinden alindigi, düsman filolarinin Çanakkale Bogazi'ni asip Istanbul'a
dayandigi felaketli bir dönemde, halife sifatiyla Osmanli tahtina oturan Sultan Vahdeddin,
Osmanli askeri olarak, sahsini korumak için birakilmis olan biricik taburu Ayasofya
Camii'ne göndermis ve su emri vermistir:
"Aziz Istanbul'un fethinin sembolü olan Ayasofya'ya çan takmak isteyenlere ates ediniz!"


ESSIZ SEVGI

Türkiye'de, Türk Dili ve Edebiyati üzerine doktora yapmis genç Pakistan alimlerinden Muhammed Sabir,
Pakistan'da bir cuma günü hutbede Sultan Abdülhamid Han'in adinin okunup ona "Zeyyedallahu ömrehu",
yani "Allah onun ömrünü artirsin" diye dua edilmesi üzerine, camiden çiktiktan sonra cemaata bu duanin
manasiz oldugunu zira, Sultan Abdülhamid Hanin vefat etmis oldugunu söylemis, ancak halk
hisimla üzerine yürümüs ve "seni gidi Ingiliz casusu!" diye suçlamistir.


HILAFET'IN GÜCÜ

31 Mart hadisesinin tertipçileri arasinda bulunan sair ve filozof Riza Tevfik, bu mes'um hadisenin
ardinda Ingiliz parmagi oldugunu itiraf edip, ihtilal hadisesinden sonra Ingiliz konsolosluguna
gittiginde, çok soguk bir sekilde karsilanmistir. O zaman bunun sebebini anlayamayan Riza Tevfik, çok
sonralari Londra'ya ugrayip bunun sebebini o dönemin Ingiltere'nin Türkiye Büyükelçisi Lord
Nikilsin'a sordugunda, bu Ingiliz çok ibretli bir sekilde sunu söylemistir:
"Riza Tevfik Bey, biz bilhassa Hindistan'da Islam ülkelerini idaremiz altina alabilmek için milyarlarca
altin harcadik, ama basarili olamadik. Halbuki Sultan Abdülhamid, her yil bir 'Selam-i
Sahane', bir de 'Hafiz Osman hatti Kur'an-i Kerim' gönderiyor ve bütün Islam ümmetini,
hududsuz bir hürmet duygusu içinde emrinde tutuyor. Biz bu ihtilalle siz jön Türkler'den hilafet
kuvvetinin ortadan kaldirilmasini bekledik ve aldandik. Iste bundan dolayi siz soguk karsilandiniz?"



BU KÖYDE NUR TALEBELERI VAR MI?

1961 seçimlerinde Türkiye Isçi Partisi mensuplari, Dogu Anadolu köylerine propaganda yapmak için
gittiklerinde, köyde ilk rastladiklari insana, "bu köyde Risale-i Nur talebesi var mi?" diye sormakta,
eger köyde Risale-i Nur talebesi oldugunu ögreniirlerse, o insanlara tesir edemeyeceklerini bildiklerinden
dolayi köye girmeyip geriye dönmekteydiler.


CIHAD TUGLASI

Yavuz Sultan Selim'in babasi Sultan II. Bayezid, I'lây-i Kelimetullah için çiktigi seferlerde, üstüne
bulasan tozlari silkip, biriktirerek bunlardan bir tugla döktürmüs ve böylece Allah'in
"cihat" emrine uydugunun isareti olarak bu tuglayi yanindan ayirmamistir.


MEHMED RESAD'IN HASSASIYETI

Trablusgarp ve Balkan Savasi ile Birinci Cihan Harbi'nin talihsiz padisahi Sultan Mehmed Resad, sehzade
Ziyaeddin Efendi'nin dogum müjdesini aldigi zaman sevinecegi yerde; "memleketin basina bir
masraf kapisi daha açilmasi hos degil..."
diyecek kadar devlete yük olmaktan üzüntü duyan
hassas bir hükümdardi.


OSMANLI AZAMETI

1754'de bile, Sultan III. Osman Han'in bir namesi Leh kralina ulastirildiginda, kral nameyi üç kere
öperek basinin üstüne koymus ve kralin yaninda bulunan devlet erkani da derhal baslarini açarak saygi
durusuna geçmislerdir.


YAHUDININ ERKEKLIGI(!)

Israil disisleri bakanlarindan A. Sharon'un arkadasi ve suç ortagi olan Meir Har-Tzion, l950'li yillarin
basinda Gazze'de yapilan bir Israil baskininda masum bir Arab'i sirtindan biçaklayarak öldürmesinden sonra,
kendisiyle yapilan bir röportajda, yaptigindan vicdan azabi duyup duymadiginin
sorulmasi üzerine su cevabi vermistir:
"Vicdan azabi mi? Hayir! Neden vicdan azabi duymaliyim ki? Bir adami tabancayla öldürmek çok kolayadir.
Tetigi çekersin, hepsi bu kadar. Ama biçak bambaska bir sey, gerçek bir silah. Fantastik
bir duygu bu, erkek oldugunu hissettiriyor insana."



ABDÜLHAMID HAN'IN ISTIHBARAT GÜCÜ

Batili emperyalist güçlerin, Ermenileri piyon olarak kullanip kiskirtarak Anadolu'da karisikliklar
çikardigi günlerde, Ingiliz Büyükelçisi Sultan Abdülhamid'e gelip, küstahça "daha ne kadar Ermeni
öldüreceksiniz?"
diye sorma cüretini göstermesi üzerine, Ulu Hakan keskin bakislarini elçinin üzerine
dikerek su cevabi vermistir:
"Filan gün, filan saatte Karadeniz'in filan noktasina yaklasip, karaya Ermenileri Türklere karsi
silahlandirmak için su kadar sandik malzeme çikaran ve komitacilara teslim eden Ingiliz gemisinde,
Türk basina kaç silah bulunuyorsa, tam o kadar Ermeni öldürecegiz."

Sultan Abdülhamid'in bu muazzam istihbarat gücü karsisinda Ingiliz elçisi dehsete kapilmistir.


HALIFE'YE ITHAF

Sonradan II. Sylvestre olarak papalik tahtina oturan Gerbert, 9. Asir Ispanyasinda Arap ulemasi nezdinde
üç yil tahsil görmüstür.
Dönemin Avrupali rahipleri, yazmis olduklari eserlerini Kurtuba halifesine ithaf etmekteydiler.
Almanya, Fransa ve Italya'daki rahip adaylari, ilim ögrenmek için Ispanya'daki müslüman mekteplerine
akin akin kosmaktaydilar.


ENGIZISYON GERÇEGI

1481-1808 yillari arasinda Bati'da, Katolik kilisesinin siyasi baski araci olarak faaliyet gösteren
Engizisyon mahkemelerinin Yakilarak öldürülme cezasina çarptirilan insanlarin sayisi
34.024'e ulasmistir.


AYYILDIZLI SAPKA

Sapka inkilabindan sonra Ankara Valisi Yahya Galip Bey, Ismet Inönü'ye gelerek, "sapkanin ortasina bir
ay-yildiz koyalim ki, diger milletlerden farkimiz belli olur"
demis, bunun Inönü'nü su cevabi
vermistir:
"Canim, biz bu inkilaplari farkimiz olmasin diye yapiyoruz. Sen ne teklif ediyorsun?"


MILLI KIYAFET

Bundan kirk yil önce Ingiltere'den "Dünya Kiyafetleri Sergisi" için Türk milli kiyafeti örnegi
istenildiginde, fötr sapkali, kravatli ve ütülü pantolonlu bir kalem efendisi fotografi gönderilmistir.

DAGISTAN KARTALI

Yillarca Kafkasya'nin istiklali için yilmadan mücadele vermis olan büyük dava adami Imam Samil,
vefatindan sonra gasledilirken, vücudunda cihat meydanlarinda savasirken meydana gelmis yüzyirmi yara
görülmüstür.


INKA MEDENIYETI

Batili sömürgeci barbarlarin servet ugruna kökünü kuruttuklari Güney Amerikali kizilderili kavim
Inkalarin, gelismis bir tarim sistemleri vardi. Gübrenin ehemmiyetini bilip, Chinoha adasindan
sagladiklari gübreyi tarim bölgelerine adilane dagitmakta ve gübresinden faydalanilan deniz kuslarini
öldürenleri idama mahkum etmekteydiler.


NEREDEN NEREYE

Birinci Dünya Savasi'ndan bir hafta önce, 1914 yazinda 1 Türk lirasinin karsiligi 3.7 dolar ve 18.45
marka tekabül etmekteydi.


ILMIN DEGERI

Son devrin kiymetli alimlerinden Hüsrev Efendi, ders okuturken üzerinde hasil olan durgunlugun sebebini
soran ögrencilerine su cevabi vermistir:
"Buraya gelecegim sirada, yataginda dehsetler içinde yatmakta olan kizim vefat etti. Onun cenazesi,
defin isi vardi ortada. Dersinizi ihmal ederim diye Allah'tan korktum. Bu durumda yine geldim. Onun için
üzerimde durgunluk var, hemen gidip onun defni ile mesgul olacagim. Kusura bakmayin, o yüzden
biraz cansiz konustum."



INGILIZ MANTIGI(!)

Hindistan'in Amir sehrinde, bisikletle dolasan bir Ingiliz kizi ile alay ettikleri bahanesi ile, askerler
hadise mahallindeki halktan 700 kisiyi oracikta kursunlayarak katletmislerdir.
Bölge valisi, ceza olarak bütün sehir halkini günlerce yerde sürünmeye mecbur etmis ve böyle
davranmasinin sebebi sorulunca da vali su cevabi vermistir:
"Onlar ilahelere tapiyorlar. Bir Ingiliz kizi, onlarin taptiklarindan daha azizdir!"


YIKIK MABEDLER

1936-1957 yillari arasinda, komünizm rejiminin kasip kavurdugu Sovyetler Birligi'nde ondört bin
mabed yikilarak yerle bir edilmistir.


MILLI TEMELLER ÜZERINE YÜKSELME

Nihat Sami Banarli, Amerikali Profesör Rufi ile sohbet ederken, söz Batililasmadan açilinca Profesör
Rufi sunlari söylemistir:
"Siz tarihte defalarca basari kazanmis bir milletsiniz. Bize veya baskalarina imrenmek neyinize? Biz
yeni bir millet oldugumuz için, tarihte muvaffak olmus milletlerin sirlarini arastirir, buldugumuz ve
uygun gördügümüzü asrimiza tatbik ederiz. Sizden de aldigimiz kiymetler vardir. Eger ilerlemek
istiyorsaniz, muvaffak oldugunuz asirlarda hangi meziyetlerinizle, hangi usul ve teskilatinizla kazandiniz?
Bunlari arastiriniz, bulduklarinizi modernize ediniz. Kendi milli ve
denenmis temelleriniz üzerinde yükseliniz."



SURRE ALAYLARI

Osmanli'nin, mukaddes beldelere verdigi büyük kiymetin ifadesi olarak Yildirim Bayezid döneminden
itibaren her yil Mekke ve Medine'ye Surre Alaylari tertip edilmistir.
Bu Surre Alaylari ile birçok hediyeler ile birlikte, mukaddes beldenin fukarasina dagitilmak üzere
binlerce altin gönderilerek Allah'in rizasinin kazanilmasi gaye edinilmisti.
Ayrica en önemlisi de, bu Surre-i Hümayun'da, padisahin yaptirip gönderdigi Kabe örtüsü bulunmekte, bu
örtü merasimle yerine takilarak, eskisi geri getirilip paylasilmaktaydi.
Osmanli'nin, binbir güçlük ve darlik içinde bulundugu dönemlerde dahi bu an'aneyi terketmedigi
görülmüstür.


HÜMANIST BATI

Hollandalilar, l905'de yeni icat ettikleri bir bombanin tesir gücünü, Afrikali zavalli yerli halkin
makatlarinda deneme barbarligini göstermislerdi.


ANADOLU' DA MEDENIYET VESIKASI

Lozan görüsmeleri sirasinda Ingiliz Basvekili Lloyd George'nin, "Türklerin, simdi hak istedikleri
Anadolu'da nesi var? Orada medeniyet vesikasi olarak ne kalmissa Yunan'in, Roma'nin, Bizans'indir.
Türklerin Anadolu'daki evleri sazdan ve kerpiçten harabelerden ibarettir. Simdi böyle bir alemi veya
onun güzel parçalarini Türklere nasil birakirsiniz?"
demesi üzerine, henüz aklini ve vicdanini
yitirmemis bir batili düsünür olan Eugene Pitard, Cenevre'nin ünlü bir gazetesine Lloyd George'a cevap
olarak söyle demeç vermistir:
"Konya'daki Ince Minare'nin kapisi ile, Istanbul'daki muhtesem Süleymaniye'nin kubbelerini yapan
millete karsi böyle söylenemez. Haddinizi biliniz!"



IMAM BUHARI'NIN ÇOCUKLUGU

Imam Buhari, küçük yasta ilim tahsiline baslayip, subyan mektebinde iken 15.000 hadis ezberlemis ve
büluga ermeden de Ibn-i Mübarek Hazretleri'nin kitaplarini ezberlemistir. Telif eser yazmaya
basladiginda henüz daha yüzünde sakal çikmadigi kaydedilmektedir.


MIMAR SINAN'IN BÜYÜKLÜGÜ

Bütün Rönesans mimarlarinin arayip durduklari "merkezi plan semasi"ni en mükemmel bir sekilde
gerçeklestirmek ancak Mimar Sinan'a nasip olmustur.
Koca Mimar, fütuhat, saltanat, ilim ve sanat bakimindan en muhtesem devrinde büyük bir imar kudretinin
basinda, söhretli bir insan olmasina ragmen, yazma nüshalarda "mur-u natuvan" (güçsüz
karinca), imzasinda "El-Fakir Sinan Sermamaran-i Hassa"; beyzi mührünün ortasinda imzasinda
"El-Fakirü'l-Hakir Sinan"; kenarinda ise, "Serm Imaran-i Hassa Müstemend, Bende-i Miskin Kemine Dermend"
(fakir, aciz, hassa sermimarani dertli, degersiz, miskin bendeleri) diye kendisini
tanitarak yalniz mimarinin degil, tevazuun da üstadi oldugunu göstermistir.


Velkanli Hoca Mehmed Efendi

Mus halkinin çok sevip saydigi Velkanli Hoca Mehmed Efendi, "Evinde Kur'an okutuyor" diye sikayet
edildiginde, dönemin Mus valisi tarafindan, sirtina bir jandarma bindirilip sakalindan da baska bir
jandarma tarafindan çektirilerek Mus çarsisinda dolastirilmistir.


YUNANDAN INSANLIK DERSI(!)

Istiklal Harbi senelerinde, Yunanlilarin Ege bölgesini isgal etmesinden sonra Izmir'e gelen Yunan Krali,
civar kasabalardan birini teftis ederken, sehit edilerek hendege atilmis bir sivilin cesedini
gördügünde, "bu kokmus ölüyü neden gömmüyorsunuz?" diye sordugunda, yanindakilerin "halka
ibret olsun diye birakiyoruz"
karsiligini vermeleri üzerine, bir cellada bile yakismayan su
sözleri söylemistir:
"Baska öldürecek Türk mü yok? Bu pisligi kaldirin ve baskasini öldürüp onun yerine atin!"


BEZ PARÇASI

Iskilipli Atif Hoca, Istiklal Mahkemesi'nde yargilanirken savcinin, dini kiyafetlerden "bez parçasi"
diye bahsetmesi üzerine, Atif Hoca hiddetli bir sekilde duvarda asili olan bayragi gösterip söyle cevap
vermistir:
"Iste o da bez, hadi indirip yirtsana!"


BIBLIYOMAN

18. yüzyil sonlarinda yasamis ve bugünkü Istanbul Millet Kütüphanesi'nin kurucusu olan Ali Emiri Efendi
bir bibliyoman (kitap hastasi) idi. Elinde bulunan güzel bir Arapça kitabin kendisindeki
noksan olan ikinci cildini temin etmek için, mevcut oldugunu ögrendigi Yemen'e tayinini çikartmak
istedigi kaydedilmektedir.


HAKKI TESBIT

Ahmet bin Hanbel Hazretleri'ne, "tehdit altindasin, kalbinle imaninda sabit kalarak yalniz dilinle
istediklerini söylesen olmaz mi?"
dediklerinde, Büyük Imam su cevabi vermistir:
"Olmaz. Alimler hakki söylemekten kaçarsa, cahiler ne yapar? Böyle olursa hakki tesbit nasil olur?"


PIS KOKUSUNDAN DOLAYI KOVULAN ELÇI

Veli lakapli II. Bayezid'in padisahligi döneminde Istanbul'a, Moskova kralinin elçisi sifatiyla Mihail
Plachtneef isimli biri gelmisti.
Bu adam, insani istifra ettirecek kadar pis kokmasindan dolayi yikanmasi için hamama götürüldügünde,
bu keferenin hayatinda hiç hamam görmemis olup yikanmak ve çamasir degistirmek adetine asina olmadigi
anlasilmis ve kimse ile görüstürülmeden, pisliginden dolayi Istanbul'dan kovulmustur.


BATIDA YEMEK ADABI

Isviçre'nin Branderburg Prensi, ziyafete çagirdigi bir derebeyine gönderdigi davetiyenin mesruhat
(açiklama) hanesine sunu yazmisti:
"Eti yedikten sonra kemigi arkaya atmak yok! Yagli agzini yenine silmek yok! Tabagi kaldirip altina
tükürmek yok."



ORTA ÇAGDA TEMIZLIK FARKI

Orta çagda müslümanlarin yasayislari üzerine yapilan bir arastirmada, Islam dünyasindaki kimya sanayii
anlatilirken sunlar söyleniyordu:
"Sabuncular loncasi, en önemli loncalardan biriydi. Çünkü Ortaçag Müslümanlari her gün yikanirlardi ve
çamasirlari da, sariklari da her zaman bembeyazdi. Bu bakimdan onlar o çagin diger ülke
insanlarindan ayrilirlardi. 1600 yillarina dogru Ispanya'da Engizisyon Mahkemeleri, müslüman
Ispanyollarla hiristiyan Ispanyollari, temizliklerine bakarak ayirdediyordu."



ADALET KAVRAMININ SÜMULÜ

Osmanli Devleti'nde adalet kavrami, milliyet, cins, zümre, yahut din farklarini asan çok sümullü bir
deger ifade etmekteydi. Bu adalet sadece insanlara has degil, kurda, kusa, topraga ve suya samil idi.
Bu yüzden Osmanli kanunnamelerinde su ifadelere rastlanir:
"... ve ayagi yaramaz beygiri isletmeyeler; at, katir ve esek ayagini gözeteler ve semerin göreler ve
agir yük urmayalar, zira dilsüz canavardurlar, her kangisinda eksük bulunur ise sahibine tamam
itdüre, eslemeyani tamam geregi gibi hakkindan geline ve hammallar agir yük urmayalar,
mütearef (örf) üzere ola..."



HACIZLI CENAZE

Son Osmanli Padisahi Sultan VI. Mehmed Vahdeddin Han'a, "Altinci Mehmed" sözündeki "Altinci"
kelimesinden kinaye olarak ,"altin seven adam" manasi çikartilarak ithamlarda bulunulmustur.
Halbuki Sultan Vahdeddin Han, hayatinin tehlikeye girmesinden dolayi memleketinden ayrilmak zorunda
kaldiginda, sahsi mirasi mahiyetinde babasindan intikal eden bütün serveti beraberinde götürme imkani
varken, dasitani bir namusluluk örnegi göstererek bu serveti Hazine-i Hümayun'a göndermistir.
Italya'da geçirdigi fakr-u zururet içindeki bir hayattan sonra, 1926 yilinda San Remo'da vefat ettigi
zaman 120.000 lira borcu kaldigi için alacaklilari tarafindan tabutuna haciz konmustu.
Tahnit edilmis cesedi, kizi Sabiha Sultan'in bu parayi binbir güçlükle temin etmesinden sonra Sam'a
naklolunarak Yavuz Sultan Selim Camii avlusuna defnedilebilmistir.


MILLETIN SIGORTA LAMBASI

Tarihçi Resat Ekrem Koçu, Sultan Vahideddin'in kaderi ile ilgili oldukça orijinal bir degerlendirmesinde
sunlari kaydetmektedir:
"Mazileri çok temiz olan ve memleketleri felaket girdabina düstükten sonra is basina geçen, agir
mesuliyetler yüklenen, yenik milletleri daha fazla çignetmemek için nefret edilen galip düsmanlara
dostane el uzatmak durumunda kalan o kara bahtli insanlar, milletlerin tarihlerinde sigorta lambalarina
benzerler. Kendilerinin yanmasi, büyük tesislerin kurtulmasini temin."



ITTIHATÇILARIN AKILSIZLIGI

Sultan II. Abdülhamid, dahice bir politika güderek, herhangi bir isyan çikartmalarini önlemek için
Arabistan'in Hicaz ileri gelenlerini, Sura-yi Devlet üyesi olarak Istanbul'da tutmaktaydi.
Bunlardan Serif Hüseyin'in, Mekke'ye emir olmak istegini defaatla reddetmis, ancak Ulu Hakan tahttan
indirilince birlikte Ittihat ve Terakki yönetimi Serif Hüseyin'in bu istegini yerine getirerek onu emir
olarak tayin etmis; ancak hemen ardindan da Serif Osmanli'ya karsi isyan bayragini açmistir.
Çok sonralari Ingiliz Basvekil Lloyd George, Avam Kamarasi'nda sunlari söyleyecektir:
"Serif Hüseyin Mekke emiri olduktan sonra, kendisi ile Arap milliyetçiligi ve isyan konusunda anlastik. Bu isyana karsi
ayda 40 bin altin vermistik."



ACI HATIRAIAR

Italyanlarin Libya'yi bizden koparmak için Avrupali müttefikleriyle siyasi alanda anlastiktan sonra,
bize karsi açacaklari savasin (Trablusgarp Savasi) masraflarini karsilayacak yeterli hazineleri yoktu.
Buna karsilik, Duyun-u Umumiye'ye basvurarak, bu savasin masraflarini karsilamak için Anadolu'dan
toplanan birikmis paradan bes milyon altin lira çekmisler ve bizim paramizla sagladiklari imkanlarla
bizim topragimiz olan Libya'yi istilaya baslamislardi.


LAVRENS'IN ITIRAFI

Araplari aldatarak Osmanli Devleti aleyhine kiskirtip isyana sevkeden Ingiliz casusu Lavrence,
yardimcilari Nuri Said, Faysal ve Serif Hüseyin ile birlikte Sam'da Türkleri katlettikten sonra söyle
demistir:
"Evet, onlari isyana ben kiskirtmistim. Ama böylesine vahsice kan dökeceklerini hiç tahmin etmemistim.
Bazi mahalleleri gezerken, silahsiz Türk askerlerinin nasil öldürüldüklerine bakamadim;
tiksindim bu vahsetten..."



VICDAN AZABI

Mekke Emiri Serif Hüseyin, Ingilizlerle anlasarak Osmanli'yi arkadan vurmus ve mükaafat olarak da
Ingilizler tarafindan Hicaz Kralligi'na getirilmisti.
Daha sonra Vehhabiler tarafindan alasagi edilerek Ingilizlerin himayesinde Kibris'a yerlestirildi ve
hastalandiginda da oglu tarafindan Amman'a getirildi.
Günün birinde, âdet vechiyle saray bandosunun bahçede konser verirken "Izmir Marsi"ni çalmasi üzerine,
oglunun babasinin üzülmemesi için pencereleri kapattirmak istemesi üzerine, Serif Hüseyin,
oldukça ibretli bir sekilde sunlari söylemistir:
"Evlat, neden o pencereyi kapiyorsun? Ben velinimetine ihanet etmis asi bir kulum, günahim büyüktür.
Kral olacagimi düsündüm. Allah beni sürgünlüge düsürdü. Hastayim diye kapatiyorsun. Birak pencereyi aç,
su marsi dinleyeyim. Duydugum vicdan azabinin siddeti, o eski hatiralarin canlanmasi ile büsbütün artsin;
bu dünyada çektigim izdiraptan vicdan azabiyla büsbütün agirlassin, ta ki Cenab-i
Hakk bu günahkar kulunu dünyada affederek, ahirette hesap gününde cezadan korusun!"



"MILLETIMIN OCAGI YANIYOR"

Sultan Vahdeddin Han'in ikamet etmekte oldugu Yildiz Sarayi'nin, bir elektrik arizasindan dolayi yanmaya
baslamasi üzerine, orada vazifeli bulunan bekçibasinin hüngür hüngür agladigini gören Sultan Vahdeddin,
söyle demistir:
"Benim milletimin ocagi yaniyor, ben onu düsünüyorum, kendi evim yanmis ne ehemmiyeti var!"


"AYAGINI YÜZÜME BAS KI YÜZÜM ALLAH KATINDA SEREF KAZANSIN"

Hintli müslüman kardeslerimiz, Osmanli Devleti'nin Balkan Savasi'nda yüzlerce sehit ve binlerce yarali
verdiklerinin haberini almalari üzerine, kilometrelerce ötedeki kardeslerinin acilarini bir nebze olsun
dindirebilmek için bir Kizilay heyeti teskil ederek Türkiye'ye göndermislerdi.
Bu heyet savas boyunca birçok din kardesinin yaralarini sarmis, basarili hizmetlerden sonra 1913
Temmuzunda Hindistan'a dönmüstü.
Kizilay heyetine Bombay'da büyük bir karsilama merasimi hazirlanmis, gemi limana yanastiginda o günkü
Hintli müslüman liderlerden Muhammed Ali Cevher, basini yere koyup yüzünü heyet baskani Doktor
Ensari'nin ayaklari altina uzatarak söyle demisti:
"Sen mücahit Osmanli ordusuna hizmet edip geldin. Ayagini Hindistan topraklarina basmadan bu benim
yüzüme bas da, yüzüm Allah katinda seref kazansin!"



OSMANOGULLARININ DRAMI

Son Halife II. Abdülmecid Han'in, sürgün edildikten sonra diyar-i gurbette vefat etmesi üzerine, kizi
Dürrüsehvar Sultan Istanbul' a gelerek Savanora yatinda Ismet Inönü'yü ziyaret etmis ve kendisinden
babasinin vatan topragina gömülmesi ricasinda bulunmustu.
Alti asir cihani aydinlatan bir neslin son temsilcisinin bu vatan topragina gömülme istegi, halk
tarafindan mezarinin bir ziyaret yerine dönüstürebilecegi endisesiyle Ismet Inönü tarafindan reddedilmis
ve Hindistan Hükümeti'nin araya girmesiyle Suudi Arabistan makamlarindan izin alinarak Medine'deki
Cennetü'l-Baki kabristaninin içindeki Ali Aba'nin ayak ucuna defnedilmisti.


"O KENDI KADERINI KENDI YAZMIS OLDU"

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin 1960 Mart'inda agir hasta vaziyette Urfa'ya gelmesi üzerine, bunu
haber alan Içisleri Bakanligi, derhal Üstad'i geri gönderme emri çikarmisti. Halkin yogun baskisi üzerine Urfa valisi,
"Efendim, Said Nursi çok hasta ve müsaid bir araba da yok." Demis,
ancak Içisleri Bakani Namik Gedik' hiddetle, "çöp arabasiyla da olsa göndereceksiniz!" talimatini
vermisti. Bunu ögrenen Bediüzzaman Hazretleri, ibretli bir sekilde;
"o kendi kaderini kendi yazmis oldu" demisti.
Çok kisa bir zaman sonra ihtilal olmus, Içisleri Bakani Namik Gedik Genelkurmay binasindan kendini
atarak intihar etmis, cesedi de çöp arabasiyla tasinmisti.


ISRAIL VE ORMAN KANUNU

1953-1955 yillari arasinda Israil Basbakanligi'ni yürüten Moshe Sharett, Israil askerlerinin yaptigi
katliamlarla ilgili olarak tuttugu özel günlügünde sunlari yazmaktadir:
"Israil devleti, dünyanin gözünde çagdas toplumlarin gelistirip benimsedigi temel hukuk kanunlarini
tanimayan ve orman kanunlarina göre davranan bir devlet haline gelmistir."



YAHUDILERDEN MÜTHIS ITIRAF

1967 yilinda Paris'te düzenlenen dünya Yahudi Kongresi'nin zabitlari arasinda bulunan bir belgedeki
kayitlara göre, bir delege sunlari söylemistir:
"Evet, bugün bagimsiz bir devletimiz var ama mesut muyuz? Osmanli'nin devrindeki gibi huzurlu muyuz?
Samimiyetle ve hepinizin içinden geçenleri dile getirdigime inanarak söylüyorum , hayir! Bizim bu
dünyada huzurlu ve emniyetli yasamamiz, Osmanli'yi yeniden kurmaya baglidir!"



BATI'NIN ISLAM ILE KAVGASI

Protestan mezhebinin kurucusu Martin Luther, Osmanli'nin Avrupa içlerine kadar ilerleyip, ortaya
koydugu adilane sistemle yerli halkin gönlünde taht kurmasi üzerine, halkini acimasizca sömüren
yöneticileri söyle uyarmistir:
"Sizin gibi gözü doymaz prenslerin, toprak agalarinin ve burjuvalarin idaresi altinda yasamaktansa,
Türk idaresi fakirlere daha hayirli gelebilir"

Yine Luther, hiristiyanlari Türklerle savasmaya tesvik etmek için çikardigi bir emirnamede sunlari
ifade etmektedir:
"Türklerin baslattigi bir savasta onlara karsi savasan bir kimsenin, Tanri'nin bir düsmani ve Isa'ya
hakaret eden biriyle, hakikatte bizzat seytanla savasmakta oldugunu düsünmeli ve bundan dolayi, masum
bir kimsenin kanini döktügü veya bir hiristiyani öldürdügü zehabina kapilmamalidir."



NÜFUSUN ÖNEMI

Nüfusun, milletler ve medeniyetler arasindaki mücadelede çok önemli bir faktör oldugunun idrakinde olan
Roma Imparatoru Sezar , çok çocugu olan aileleri mükafaatlandirmis ve çocuk yapmayan kadinlari
da bazi haklardan mahrum etmistir.


ENDÜLÜS VE BATI'DA ILIM

10. yüzyilda Endülüs'te ilim ve irfanin Avrupa ile kiyaslanamayacak kadar gelismisti. Halife el-Hakem'in
kütüphanesinde altiyüzbin yazma kitabin bulunmaktaydi. Bunlarin kirkdördünü kataloglar
teskil etmekteydi.
O tarihten dörtyüz sene sonra bile Avrupa'da bilgili Charles diye taninan Fransa Krali V. Charles'in
krallik kütüphanesinde sadece ve sadece dokuzyüz eser bulunmaktaydi.


BATI'DA KARANLIGIN SALTANATI

19. yüzyilda bile Bati'da karanlik fikirlerin hüküm sürmekte ve Kölnische Zeitung gazetesinin bir
yorumunda (18 Mart 1819), "geceleri yollarin sokak lambalariyla aydinlanmasinin teolojik sebeplerle
ayip birsey oldugu, ilahi nizam ve karanligi insanin bozamayacagi"
düsünceleri ileri sürülmekteydi.
Buna karsin, yillar önce, 950 yilinda Endülüs'teki Kurtuba sehri düzenli olarak temizlenmekte ve evlerin
dis duvarlarina yerlestirilen lambalarla caddeler aydinlatilmaktaydi


MISYONERLER VE SINSI PLANLARI

Izmir'e yerlesmis ve Bergama, Marmaris ve Bodrum civarinda maden isletmeciligi yapmakta olan Ingiliz
ailelerinden Percy Hatkinson, II. Dünya Savasi yillarinda, Cizvit papazlariyla birlikte Türkiye aleyhine
casusluk yapmislardi.
Bergama'da ele geçen bu casusluk sebekesinin belgeleri arasinda, harpten evvel Isviçre'nin Friburg
sehrinde toplanan Beynelmilel Hiristiyan Misyonerler Kongresi'nde alinan kararlar bulunmaktaydi. Bun
kararlarin bir tanesinde söyle denmekteydi:
"Türkleri Hristiyan yapar miyiz? Bu is için sarfettigimiz paranin yarisiyla onlara papaz yerine santöz
gönderelim. Corription (fesat) yolu ile onlara ulasalim. Böylece zaafa sürüklenirler ve biz
de kuvvetimizi artiririz."



OSMANLI'NIN PARLAYAN KILIÇLARI

16. yüzyilin kudretli padisahi Yavuz Sultan Selim'in huzuruna girerek yer öpüp itimatnamesini sunan
Venedik elçisi Antonio Jüstiniani'den, ülkesine döndügünde Padisahin nasil biri oldugu hakkinda bilgi
istediginde, elçi saskinlik içinde, "kilici öyle parliyordu ki, yüzünü göremedim" diye itirafta bulunmustu.
Elçinin bu itirafinin daha sonralari Yavuz Selim tarafindan ögrenilmesi üzerine
Hasmetli Hünkar söyle demisti:
"Pasalarim, Osmanli'nin kilici parladigi sürece düsmanlarin basi daima önde olur. Ama Allah korusun,
bu kiliç kinina girer ve paslanmaya baslarsa, o zaman bu kafalar yavas yavas dikilir ve birgün bize
yukardan bakar."



JAPON IMPARATORU VE ABDÜIHAMID HAN

Japon Imparatoru'nun Sultan Abdulhamid'den, Islam dininin bilhassa tefekkür, gaye, felsefe ve manevi
terkibi üzerinde sahsen kendisine izahat vermek için japonca bilen, yoksa tercihen Ingilizce, Fransizca
ve Almancasi kifayetli Osmanli alimleri istemesi üzerine, Ulu Hakan çaresizlik içinde,
karsi tarafa menfi-müsbet arasi, zaman kazandiran dolayli bir cevap vermisti.
Abdülhamid Han, kalbinde yara olan bu hadise hakkinda, daha sonralari (sürgün yillarinda) Ali Fethi
Bey'e sunlari söylemisti:
"Eger ben, Japon Imparatoru'nun istedigi kiymette din ve maneviyat sahsiyetleri bulabilseydim, evvela
kendi memleketimi kurtarirdim."



IHTILAL MANTIGI

SIK SIK ihtilal yapilan Güney Amerika ülkelerinin birinde, Batili bir gazetecinin, kaldigi otelin
müdürüne "burada niçin bu kadar çok ihtilal yapiliyor?" diye sormasi üzerine, otel müdürü su cevabi
vermistir:
"Anayasamiza göre herkesin devlet baskani olmaya hakki var. Bu yüzden her vatandas bir defa devlet
baskani olmayi deniyor."



KIZILDERILI MEDENIYETI

Sömürgelestirmek gayesi ile gittikleri Kuzey Amerika'da, Kizilderili kabilelerinin hayat tarzlarini ve
kültürlerini arastiran bir misyoner sunlari söylemektedir:
"Son derece hayret uyandirici nokta su ki, karsilikli münasebetlerde, medeni dünyanin alelade insanlari
arasinda görülemeyecek sekilde nazik ve lütufkârlar. Bu da süphesiz, bizim kalplerimizdeki
cömertlik, sefkat hissini söndüren "benim", ve "senin" kelimelerinin bu insanlarin
dilinde bulunmamamisdandir."



TÜRK VERGISI

Osmanli Devleti'nin l521'de Belgrad'i, l522'de Rodos'u fethetmeleri ve 1526'da da Mohaç'ta büyük bir
zafer kazanmalarinin ardindan, Bati dünyasinda büyük bir panik yasanmisti. Çesitli kentlerde toplanan
Alman Meclisleri, (Reich stag) , Türklere karsi ordu toplayip sefer düzenleyebilmek için
"Türk Vergisi" adi altinda yeni bir vergi konulmasini kararlastirmislardi.


SIBIRYA'YA SÜRGÜN

Tarihin en korkunç emirlerinden biri, 1799 yilinda Rus Çari I. Paul tarafindan verilmistir. Bir sabah,
önünde resmi geçit yapan birligin yürüyüsünü begenmedigi için, "Sibirya'ya mars mars!" diye
emir vermis ve dörtyüz kisilik bu birlikten bir daha haber alinamamistir.


MISKINLER TEKKESI

Sari ve tehlikeli bir hastalik olusundan dolayi, toplum tarafindan istiskal görerek tecrid edilen
cüzzamlilara, Osmanli vakif medeniyeti sefkat elini uzatarak, onlar için her türlü bakim ve görümünün
yapildigi miskinhaneler kurmustu. Bunlarin ilki, 1421-1451 seneleri arasinda Edirne'de
II. Murat tarafindan yaptirilmis ve buralara "Miskinler Tekkesi" denilmisti.


ASLA DÖNÜS

Pakistanli isadami Abdullah Delhi, Sovyet havayollari ile seyahat ettigi esnada uçakta namaz vaktinin
girmesi üzerine hosteslerden birini çagirip namaz kilmasi için kendisine bir yer göstermesini istediginde,
hostes ancak kaptan pilotun yaninda müsait bir yer bulabilmisti. Abdullah namazini bitirip Rus pilotu ile
göz göze geldiginde, pilotun gözlerinden yaslar süzülmekte oldugunu görüp de sebebini sormasi üzerine,
pilot sunlari söylemisti:
"4-5 yaslarinda iken babam da senin yaptigin gibi birseyler yapardi. Bunun namaz oldugunu simdi anladim
ve birden hem babami, hem de dinimin ne olabilecegini düsündüm. Din konusu ile alakali bugüne kadar
bana hiçbirsey anlatilmadi. Ancak su anda düsündüm ki, babam, senin yaptigin gibi namaz kildigina
göre müslüman olmali. Dolayisi ile benim aslim da müslüman olabilir. Yilardir içimde bir dügümdü bu.
Ama ilk defa namaz kilan birisini, sizi görünce kafamdakiler çözülmeye basladi. Bunun
üzerine gidecegim ve aslimi arastiracagim."



"ÇADIR IÇINDEN SAVAS IDARE ETMEYÜZ"

Merc-i Dabik Savasi öncesi Büyük Hünkar Yavuz Sultan Selim'in ordusunun önünde askerleriyle beraber
gögüs gögüse çarpismak için atini ileri dogru mahmuzlamasi üzerine, sadrazam Sinan Pasa padisahin
ellerine sarilip; "sevketlü hünkarim, olmaya ki heyecana gelir, kendinizi atese atarsiniz, yüregimiz
dilhun olur"
diye gitmemesi için yalvarmisti. Alem-i Islam'in birligini saglama adina hayati at sirtinda
geçmis olan bu büyük dava adami, bunun üzerine söyle demisti:
"Biz cennetmekan Fatih Sultan Mehmet Han'in torunuyuz. Çadir içinden savas idare etmeyüz."