ALI BIN ABBAS (? - 994) (1000 sene önce kanser ameliyati yapan Müslüman cerrah.)
KIMLIGI
ILMÌ KISILIGI
CERRAHLIK DIPLOMASI
TIP ILMINE YAPTIGI HIZMETLER
KILCAL DAMARLAR
1000 SENE ÖNCEKI KANSER AMELIYATI
EN MESHUR ESERI
"SULTAN KITAP"
TIPTA ACILAN YENI CIGIR
ILIM HIRSIZI-KONSTANTIN
INSAF VE HAKPERESTLIK
Hayati hakkinda fazla bilgiye sâhip olmadigimiz bu Müslüman doktor,Iran´lidir.
Bati´da Haly Abbas adiyla söhret buldu. Onu en cok üne kavusturan eseri;
"El-Kitab-ül Melikî" adli eseri oldu.
Ali bin Abbas´in adi, Ibni Sîna(980-1037),er-Râzi(864-925),
Ibni Zuhr(1091-1162) Ebû-l Kâsim(936-1013) gibi Müslüman doktorlarin adiyla
birlikte anilir.Bu doktorlar asirlarca Avrupalilara doktorluk ögrettiler.
Eserleri ellerden düsürülmedi. Ders kitabi olarak tip Fakültelerinde okutuldu.
Ali bin Abbas, herseyden önce iyi bir cerrahti (operatör). Zamanina göre en zor
ameliyatlari basariyla gerceklestirdi. Ve bu konuda hâla degerini koruyan eserler verdi.
Uzun yillar Islâm âleminde cerrahî doktor adaylarina ilk sorulan sorulardan biri,
Ali Abbas´in anatomisiyle cerrâhisi idi.Onun kitabini bilmeyen cerrah olamazdi.
Bilhassa kirik-cikik tedavisi, tas, bademcik ve katarakt ameliyati, cibanlarin yarilmasi,
tiraphane etmek, bir uzvun kesilmesi...
Onun kitabindan sorulan sorulardan saadece bir kismiydi.
Ancak cerrâh adayi bu sorulari güzel bir sekilde cevaplandirabilirse kendisine
icinde asagidaki yazilar bulunan bir diploma verilirdi:
"Allah´in yardimiyla biz onu, cerrahlikta bildigi seyleri icraya, kendi
isinde basarili ve hayirli olmaya mezun kilmak istiyoruz. Böylece o,
iyilestirinceye kadar yara tedavî edebilir, kan alabilir, emoriot kesebilir,
dis cekebilir, sünnet yapabilir. Yalniz o, bundan sonra üstleriyle, bilgi ve
tecrübeli ögretmenlerine danismayi ihmal etmeyecektir."
Ali bin Abbas kendisinden önce yasayan Hipokrat(M.Ö 460-377),Galen(M.S.131-201)
ve Oribasios(325-403) gibi meshur doktorlari tenkit etmekle kalmadi, bir cok
yanlislarini da tesbit etti.
Meshur eseri yazmasinin sebeblerinden en önemlisi zâten buydu.
"Ilim Mü´minin kaybolmus malidir.Onu nerede bulursa alir" buyurur Peygamberimiz.
Islâm âlimlerine bu hadîsi-serif büyük bir ilham kaynagi olmustur. Müslümanlar,
"bu gâvur icadidir, bunu düsmanlar kesfetmistir.Ne lüzûmu var" gibi birdüsünceye
kapilmadan, faydali olan her ilmi alma yoluna gitmislerdir.
Iste Ali bin Abbas da, Yunan tibbini inceleyen, onun hata ve noksanlarini
düzelten onun Islâm tibbiyle birlestiren Islâm bilginlerinden biridir.
O, yunanlilarin hic bilmedigi sahalarda önemli kesifler yapti. Tibbin
yükselmesine büyük katkida bulundu. Tecrübelerini ve deneylerini birlestirip,
kiymetli bir kitap vücuda getirdi. Kitabinda yazdiklari bizzât kendi müsahede ,
tetkik ve deneyleriydi.
Kilcal kan damarlari sistemini ilk defa Ali bin Abbas ortay atti. Bu konuda
saglam ve tutarli görüsler ileri sürdü.
Hipokrat ve ondan sonrakiler, cocugun kendi hareketleriyle ana rahminden
dünyaya geldigini kabul ederlerdi. Ali bin Abbas bu görüsü kökünden yikti.
Dogum olayinin bebegin hareketleriyle degil, rahimdeki adalelerin kasilip
gerilmesiyle gerceklestigini kesfetti.
Ali bin Abbas´in, onuncu yüzyilda alt karin kanserleri hakkinda
yazilar kaleme aldigini, hatta kanser ameliyatlari yaptigini coklari bilmez.
Kanser ameliyatlari hakkindaki su görüsleri oldukca enteresandir:
"Doktorlar bu hususta nadiren yardimda bulunabilir. Tumörün organdan tamamen
ayrilmasi na calisilmali, köklerinden geride bir sey kalmamasi icin tümörden
muayyen bir mesâfe uzaklasacak sekilde etrafi kesilmeli ve temizlenmelidir."
Kanser ameliyati bugün de ayni sekilde yapilmaktadir.
Ali bin Abbas, bugün oldugu gibi, ameliyât esnasinda yaninda asistanlar
bulundururdu. Yardimci asistanlardan biri hashas , banotu ve vik sürülmüs markos
süngerini islatip hastanin burnu önünde tutarken (narkoz) bir digeri hastanin
nabzini kontrol eder, ücüncüsü de müdahalede bulunurdu. Operasyon ne genis,
ne de derin olur, bunun icin azâmî titizlik gösterilir, bir asistan da
kancalarla deriyi geriye cekerdi.
Ali bin Abbas ,ameliyati ögrencilerine söyle ögretirdi:
"Simdi tümörü, sardigi dokudan ayirabilmek icin yavasca ve itinayla kes.
Herhangi bir damarin yaralanmasina ve sinirin kesilmemesine dikkat et.
Operayon bir damara rastlarsa, kanamanin amaliyat sahasini kaplamamasi icin,
damari dikkatle bagla. Kendini dogru ve tam bir itinayla calismaya ver.
Tümörü kesip alinca, kücük bazi kisimlarin iceride kalip kalmadigini
arastirmak icin, parmagini iceriye sok ve yokla. Böyle bir hal varsa onlari
dikkatle bertaraf et.
Bütün tümör cikarilinca, fazla deriyi kesip kisaltmak suretiyle birbirlerine
ekle ve uygun hale getirdikten sonra, dikisi yap."
Bugünkü ameliyatlara tipatip uyan bu tarif, unutmayalim ki bundan bin yil
kadar öncesinde aittir. Yazik ki, asirlar önce böylesine ameliyatlari
gerceklestiren ünlü Islâm bilginini bizden cok Avrupa taniyor. Bu tarif de
bize acikca gösteriyor ki, Müslüman doktorlar diger ilimlerde oldugu gibi
tipta da Avrupa´ya örnek ve önder olmuslardir.
Ali bin Abbas´i söhrete kavusturan baslica eseri "Kitab-ül Melikî"
adli eseri oldu. Dr. Sigrid Huke´in ifadesiyle "Bu kitap dünya tabebitine(tibbina)
hediye edilen, o zamana kadar esine rastlanmayan bir eserdi.
" Eserin en önemli özelligi o zamana kadarki bütün millet ve caglarin tip
bilgisini islemesi, bunlar mantikî bir sekilde düzenlemis olmasiydi.
Eskiler asla böylesine bir kitaba sâhip olamamislardi.
Ibni Sîna´nin Kanunu cikincaya kadar el üstünde tutulan bu kitabini
Ali bin Abbas, Büveyhi hükümdari Adudüd Devle Fenne Hüsrev(949-983) adina telif etti.
Bati´da Liber Regius adiyla söhret bulan bu Kitab-ül Melikî veya Sultanî Kitab´in
diger bir adi da "Kâmil-üs Sinaat-it Tibbiye" yani "Tib ilim ve san´atini
icine alan hazine" idi.
Kitab-ül Melikî, er-Razî´nin dev eseri el-Hâvî´den daha özlüdür. En mükemmel
bölümlerini perhizler(dietler) ve tiptaki tedavî maddelerine âit bölümleri
teskil etmekte. Tek kelimeyle o cok iyi ve dolgun bir ansiklopedi hükmündedir.
Kitap tibbin gerek teori ve gerekse tatbikatindan bahseder. Yunan ve Islâm tip
eserlerinin kritigini icine alan baslangic kismi eserin en enteresan taraflarindan
birini teskil eder.
Bugün icin bile hayranliga layik, gercekten ismi gibi "Sultan" kitabin
yazildigi caga ve yazilis sebebine bir göz atalim:
Onuncu yüzyilin sonlarina dogru, büyük bilgin Gerbert d´Aurillac(945-1003)
sirf sahsi ve hos vakit gecirmek icin teorik tipla ugrasirdi. Ayni yillarin
Islâm dünyasinda ise tip ilmi alabildigine gelismis ve bircok hastaliklarin
tedâvisi yapilmaya baslaminsti.
Avrupa, hastaliga müdahaleyi, tedâviyi bir suc cinayet sayarken, Müslümanlar,
büyük bir insânî vazife olarak görürlerdi. Hastahaneler dünyada esi bulunmayacak
derecede mükemmeldi.Doktorlar hastahenelerde calisabilmek icin zaman zaman
devlet imtihanina tabi tutulurlardi.
Fakat hekim ve ciraklarinin elinde islerine yarayabilecek dogru-dürüst
kitaplar yoktu. Ögrencilerin genis bilgi edinebilecekleri tibbî kaynaklar mevcut
degildi.Kaynak olarak eski Yunanlilardan kalma tek-tük kitaplar vardi.
Iste tam bu devrede Gerbert d´Arillac´in cagdasi olan Adud´üd Devle´nin özel
doktoru Ali bin Abbas, elde bulunan bütün tip edebiyatini incelemeye basladi.
Onlari inceden inceye elestirdi.
Ali bin Abbas, eski ve yeni hekimlerin eserleri arasinda, tip san´atini
ögrenebilmek icin gerekli olan herseyi icinde toplayan tek bir kitap bulamadigini
söylüyor, tenkitlerini bu sekilde dile getiriyordu.
"Hipokrat cok kisa yazmistir. Yazilarinin bir cogu aciklanmaya muhtac olacak
kadar karanliktir."
"Galen bir cok kitap yazmistir, ama bunlardan her biri tibbin sadece bir
bölümünü icine alir.Yazilari oldukca uzun ve bir cok yerleri de tekrardan ibarettir.
Onun kitaplari icinde tam olarak hekim adaylarinin yetismelerini saglayabilecek bir
kitap bulamadim."
Ali bin Abbas bütün eserleri tek tek ele alir, istedigi tipte derli toplu bir
kitap bulamaz. Oribasios ve Aigena´li Paul´un(625-690) eserlerini ise metodsuz bulur.
Daha sonra modernleri; Ahron, Serapion, Miskeveyh ve Râzî´yi elestirir. Râzi´nin
el-Mansûrî´si icin "Eksik tarafi yoktur, fakat aceleye gelmis bir hâli vardir" der.
El-Hâvî´sini tam ve mükemmel olarak görürse de "Sistematik bir sekilde kisim ve
bölümlere ayrilmadigini" belirtir.
Bütün bu incelemelerden sonra Ali bin Abbas düsüncesini söyle ortaya koyar:
"Sagligin korunmasi ve hastaliklarin tedâvisi ile ilgili her ehliyetli ve bilgin
doktorun bilmesi gerekli bütün hususlari kitabimda belirtecegim."
Ali bin Abbas bu iddiasini gerceklestirebilecek gücteydi. Râzî´nin düsünüp te
yapamadigini daha üstün ve mükemmel bir sekilde gerceklestirdi. El-Hâvi´nin
derinliklerine nüfuz edebilme kudretiyle el-Mansûrî´nin salabetini birlestiren
basarili plani secti. Ve yazdigi meshhûr kitabini ilmi ve ilim adamlarini seveb
Sultan Adû-d devle´ye ithaf etti. bundan dolayi esere "Sultânî kitap", veya
"Kitâb-ül Melikî" denildi.
Sultânî kitap oldukca acik, tertipli ve düzenliydi. Önceki tip kitaplarinda
bulunan sorulu-cevapli kisa bilgilerden baska, yeni tip bilgilerini de ihtivâ
etmekteydi. Acik, anlasilir bir dille yazilmisti. Öncekilerin aksine, bir bütünlüge
sahipti. Antik medeniyetten devralinan kirik dökük parcalar. eserde acikliga
kavusturulup bir düzene sokulmustu.
Iste eserin Bati´lilarca takdir edilmesinin sebebi eserin bu özelliklere
sâhip olusuydu. Halbuki yunan literatüründeki tip bilgileri oldukca karisik ve
düzensizdi. Üstelik tercüme de edilmemisti.
Bati´da "Sultânî Kitap"´i eline gecirebilen doktor kendini bahtiyar sayardi.
Öyle ki, 1493 yilinda bu kitap, Nürnberg´li iki doktorun akrabalik kuracak kadar
birbirlerine yaklasmalarina sebeb oldu.Söyle ki.
Hieronymus Holzschuher, Padua Üniversitesine devam etmekte olan bir gencti.
Bir gün Venedik´te Pza´li Stephan tarafindan latince´ye cevrilip yeni bastirilan
ve cok ender bulunan meshûr "Sultanî Kitab"´i satin aldi. Sevincten yerinde
duramiyordu. Cünkü bu Kitabi bulabilmek kolay bir mes´eledegildi, âdeta hazine
bulmuk gibi bir seydi.
Nürnber´in sehir doktoru Hieronymus Münzer ise kitap koleksyonuna düskün birisiydi.
Genc Hozschuher´in "Kitâb-ül Meliki"´ye sâhip oldugunu ögrenince ona hayran oldu
ve oldukca enteresan olan kanaatlarini su sekilde belirtti:
"Bu degerli kitabi temin, böylece zekâ ve alâkasini isbat eden genc Holzschuher´e
karsi fazlaca hayran oldum ve sevgili biricik kizim Dorothea´yi zengin bir cihazla
birlikte ona verdim."
Iste Ali bin Abbas´in meshûr eseri, Nürnbeg´li asilzâde, Belediye Meclis üyesi,
Belediye Reisi Hieronymus´u böylece evlendiriyordu. Sultâni Kitab sadece bazi
Avrupalilara alrabalik kurdurmadi, ilim hirsizini da ortaya cikardi.
11. yüzyilda idi. Uzun seneler Islâm ülkelerinde tip ilmi tahsîl eden
Konstantin (1016-1087) Salerno´ya döndü ve orada eserler vermeye basladi.
Bir sürü Latince kitaplar kaleme aldi. Göz tababeti, cerrahî, kimya, perhiz,
idrar ve sitma hakkinda yazdigi eserler birer bilgi hazînesiydi. Viaticum,
adindaki seyahat kitabi son derece orijinaldi. Hele Liber Pantegni adini verdigi
tibla ilgili büyük eseri göz kamastiracak kadar hârikaydi.
Bu eserler, konstantin´in ne kadar üstün bir zekâya sâhip bir bilgin oldugunu
göstermeye yetiyordu.
Ne var ki, bu söhreti fazla sürmedi. Daha aradan kirk yil gecmemisti ki,
Konstantin´in en derece kurnaz bir "hirsiz" oldugu ortaya cikti. Cünkü Bati´da,
ilk hacli seferi vesilesiyle, Müslümanlari taniyan, Arapca´yi bilen sahislar
yetismeye baslamisti.
Uzun müddet büyük bir uzman saninan Konstantin´in hirsizligi artik ortaya
cikmisti. Piza´li Stephan ilk hacli seferinde Antakya´ya ugradi. Orada Ali bin
Abbas´in "Kitab-ül Melikî"´ni ele gecirdi. Onu Latinceye cevirip Hiristiyan
dünyasina kazandirmakistedi. Kili kirk yararcasina tercümeye basladi.
Ancak o zaman, Konstantin´in meshûr kitabi Liber Pantegni´nin orijinal eser degil,
"Kitab-ül Melikî"´den kopya oldugu anlasildi.
Halbuki Stephan, meshûr tip serhi Salerno´da tam üc sene tip ilmi ögrenmis,
kendisini tamamen Konstantin´nin eserlerine vermis, onu kendisine üstad
edinmisti. Hürmet ve minnetle anardi. Bir sahtekâr oldugunu ögrenmisti.
Böylesi bir sahtekârligin gizli kalmasi nasil müsaade edilirdi? Icindeki
insaf ve gercegi arastirma duygusu bu sahtekârligi su yüzüne cikardi,
"Liber Pontegni"´nin "Kitab-ül Melikî" oldugunu bütün ilim dünyasina ilan etti.
Kitâb-ül Melikî 1294 tarihinde Kahire´de basildi. Latince´eyle birlikte
Fransizca ve Almanca´ya da cevrildi. Eserin bugün bir tek nüshasi mevcut olup
o da Berlin Kütüphanesinde bulunmaktadir.
Sultanî Kitap Bergama kadisi tarafindan Türkce´ye kismen tercüme edilmistir.
2 cilt olan bu tercüme, bugün Bursa Ulucâmî Kütüphanesi 2 numarada kayitlidir.
Fakat eserin ne zaman tercüme edildigi bilinmemektedir. Sadece 13. yüzyilda
yapildigi tahmin edilmektedir. Kitap 1453´te Timurtasoglu Umur Bey tarafindan
kütüphaneye vakfedilmistir. Bu Kitap memleketimizde Türkce yazilmis en eski tip
kitaplardan birisidir. Tercüme edilen kisimlar, eserin ancak saglik bilgisi ve
hastaliklarin tedâvîsi üzerine olan 2.kisminin ücüncü makalesinin 34.böylümüyle,
4.makalesinin ülserler, cicek ve kizamiga dâir 5.bölümünün bir kismidir.
|