TASAVVUF




Tasavvuf büyükleri, asirlardir, bikmadan, usanmadan, Islâmin güzel ahlâkini anlatip, Islâmi herkese sevdirmislerdir. Her hâlleri ile Islâmiyeti yasayarak örnek olmuslardir. Bu büyükler ayrica, Islâmiyeti dünyaya yaymakta bir nevi öncü kuvvet olmuslardir.

Tasavvuf büyüklerinin dini yaymaktaki bu önemli fonksiyonunu gören Islâm düsmanlari, bütün güçleri ile tasavvufa yöneldiler.

Yüz yildir, tarikat diyerek, birçok sey uyduruldu. Eshab-i kiramin yolu unutuldu. Cahiller, sahtekârlar seyh maskesi altinda, müslümanlara her çesit günahi islettiler. Islâm memleketlerini, gerçek manada tasavvuf ile ilgisi olmayan, müslümanlari sömüren sahte mürsidler, sahte seyhler istila etti.

Eskiden, yani zamanimizdan 100-150 yil önce, dinimizin emir ve yasaklarini ögreten; severek, zorlama olmadan yapilmasini saglayan, insanlara dinimizin güzel ahlâkini asilayan birçok tarikat, birçok seyh vardi.

Müslüman kiliginda ajan

Fakat, Osmanlilarin son zamanlarindan itibaren, tarikatlar bozulmaya basladi. Tarikatlara, çesitli ajanlar sizdi. Müslüman kiligindaki bu ajanlar, yerine göre talebe, yerine göre seyh, mürsid rolünde olarak çesitli yollar ile tarikatlara haramlar, bid'atler karistirdilar. Din ile ilgisi olmayan, dinimizin yasak ettigi seyleri, dinimizin emri olarak gösterdiler.

Mesela, 18. asirda yasamis meshur Ingiliz casusu Hempher, hatiratinda, “Islâm ülkelerinde talebe, mürsid kiyafetinde besbin ajanimiz vardi” diye yazmaktadir.

Bilhassa son zamanlarda, tarikat adi altinda, insanlarin imanini çalmak için ugrasan, sayisiz sahte seyhler türedi. Namaz kilmanin farz olmadigini, kadinlarin açik gezmesinin sevap oldugunu açikça söyleyebilen seyhler çikti ortaya. O hâle geldi ki, insanlara dini sevdirmek olan tarikatin gayesini, insanlari dinden uzaklastirmak sekline çevirdiler.

“Mürsidi olmayanin mürsidi seytandir” sözünü öne sürerek, topladiklari müslümanlarin imanlarini, itikadlarini bozdular. Bu söz, dine uygun tasavvuf ehli bir kimse oldugu zaman için geçerlidir. Yoksa her önüne gelen, ne oldugu belirsiz kimselere gidip, tâbi olmak degildir. Böyle kimseler seytandan daha kötü kimselerdir. Böyle bozuk bir tarikata girmek, yagmurdan kaçalim derken, doluya tutulmaktan, Dimyat'a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olmaktan daha kötüdür. Çünkü bulgursuz yasanir da, imansiz yasanmaz.

Bunlarin tuzaklarina düsen kimse, sahte, cahil doktora giden hastaya benzer. Sahte doktora giden,hayatindan oldugu gibi, sahte seyhe giden de dininden, imanindan olur.

Hakiki tasavvuf âlimi olmadigi zaman, eskiden yasamis, bilinen meshur evliyalarin, mürsid-i kâmillerin kitaplarini okuyarak, dinimizi ve dinimizin güzel ahlâkini buralardan ögrenmeliyiz.

Hele hele su karisik zamanda, din hirsizlarinin, irz, namus düsmanlarinin kol gezdigi bir zamanda, bilhassa kadinlarin sokak sokak seyh aramaya çikmasi çok yanlistir. Bunlarin yapacagi sey, her müslüman gibi, muteber bir ilmihal kitabindan dinini ögrenmek, beyine karsi vazifelerini îfa etmek, çocuklarini Islâm terbiyesi ile yetistirmek, ev islerini yapmak olmalidir.

Basta Ingilizler olmak üzere Islâm düsmanlari, 18. asirda taktik degisikligi yaptilar. Kaba kuvveti birakarak, âlimlere ve ilme yöneldiler. Âlimleri ve ilmi ortadan kaldirdiklari takdirde, cahil kalan müslümanlari istedikleri tarafa yöneltmenin çok kolay olacagini anlamislardi.

Zehirli tohumlarin meyveleri

Halk cahil birakildiktan sonra, ondört asir devam edegelen din bilgileri; çürümüs, kokusmus denilerek, bir çirpida atildi. Daha Kur'an-i kerimi dogru dürüst yüzünden bile okuyamayan kimselerin önüne, dini bozmak, yeni bir din kurmak maksadiyla ilahiyatçi prof, dekan, rektör, tarikat seyhi ünvanlari alet edilerek, dini yok etmek maksadiyla hazirlanmis mealleri, tefsirleri koydular. Sonra da, “Dininizi buradan ögrenin” dediler. Aslinda bu, dinden uzaklastirmak için hazirlanmis sinsi bir tuzakti.

Bu tehlikelerden, sahte seyhlerden, aydin din adami kiligindaki sinsi din düsmanlarindan kurtulmanin yolu da eskiye dönüp, dini, hakiki ehl-i sünnet âlimlerinin, fikih, ilmihal kitaplarindan ögrenmektir. Bilenleri ve elinde ehl-i sünnet ölçüsü olanlari, kimse kandiramaz. Ilmin olmadigi, âlimin bulunmadigi yerde, din de kalmaz. Nitekim, hadis-i serifte, (Ilim bulunan yerde müslümanlik vardir. Ilim bulunmayan yerde müslümanlik kalmaz) buyuruldu.