KAZA NAMAZI KONUSUNDAKI TEREDDÜTLERLE ILGILI BIR AÇIKLAMA



Irfan YÜCEL


Din Isleri Yüksek Kurulu Üyesi




Bu yazi Güncel Dini Konular (Diyanet Isleri Baskanligi Yayinlari, 399, Halk Kitaplari, 118 ISBN: 975-19-2085-X sayili, (Ankara 1999, s 37-51) kitaptan alinmistir)


Baskanligimiza yurttaslarimiz tarafindan, çesitli konularda pek çok dini soru sorulmaktadir.
Bunlardan en çok sorulan ve halkimizin çogunlugunu ilgilendirenlerin,
cevaplariyla birlikte yayinlanmasi faydali görülmüstür.
Son aylarda, kaza namazi ile ilgili olarak, pek çok yurttasimiz tarafindan sorulan "ortak soru" söyle:



Toplumumuzda pek çok müslümanin namaz borcunun oldugu bir gerçek.
Bunlardan, -benim gibi- bir kismi, belirli bir yasa gelinceye kadar,
sözgelimi I5-20 yil hiç namaz kilmamis; yasi kirki astiktan sonra namaza baslamis.
Bir kismi ise, bir mazeret sebebiyle veya mazeretsiz olarak,
bazi vakitlerde namaz kilmamis, yahut kilamamis.
Hemen kaza etmedigi için, bunlar da toplam olarak, epeyce bir sayiya ulasmis.



Bizim simdiye kadar hocalarimizdan,
bu konulari bildigine inandigimiz kisilerden ve okuyup anlayabildigimiz kitaplardan edindigimiz bilgilere göre,
"ister mazeret sebebiyle, ister mazeretsiz olarak, vakti içinde edâ edilmemis olan
farz ve vacip namazlarin en kisa zamanda kaza edilerek, borcun ödenmesi gerekir.
Ancak, namaz borcu olan kimseler, kaza namazi kilmak bahanesiyle bes
vakitte kilinan sünnet namazlari terketmezler;
bes vakit namazlarini sünnetleriyle birlikte kilarlar.
Firsat buldukça da vaktinde edâ edemedikleri farz ve vacip namazlari kaza ederek
, bir an önce borçlarini ödemege çalisirlar..."




Bu konuda bizim bilgimiz böyle.
Simdiye kadar böyle yaptik; saniyoruz, pek çok müslüman da bizim gibi yapiyor.
Ancak son zamanlarda kaza namazi ile ilgili olarak, çok farkli göriis ve iddialar ortaya çikti.
Kimi, sadece mesru bir mazeretle vaktinde kilinamayan namazlarin kaza edilebilecegini;
mazeretsiz terkedilen namazlann kazasinin olmadigini iddia ediyor.
Kimi, üzerinde farz ve vacip namaz borcu bulunan kimselerin,
kildiklari sünnetlerin, Allah katinda makbul olmadigini söylüyor.
Kimi, fikih kitaplarindaki "fâite" (çogulu: fevâit) teriminin "mazeret
sebebiyle edâ edilememis (kaçirilmis) namaz"
anlaminda oldugunu;
bu itibarla mesru bir mazeretle edâ edilemeyen namaz borcu olan kimseler,
bes vaktin sünnetini kilabilirlerse de, mazeretsiz olarak terkedilmis namaz borcu olanlarin sünnet yerine kaza namazi kilmalan gerektigini;
kimi de bu gibi kimselerin, bes vakit namazlanni edâ ederken, farzdan önce ve sonra kilinan sünnetlerde,
"hem vaktin sünnetine, hem de geçmis bir namazin kazasina niyyet edilmesini;
böylece hem vaktin sünneti kilinmis, hem de geçen bir vakte âit borcun da kaza edilip ödenmis olacagini"
-bazi kaynaklar da vererek; yazilarinda israrla savunuyor.



Ayrica, "Insanlarin hesap günü, önce farz namazlar konusunda hesaba çekilecegi;
farz namazlari tamam ise, hesabinin kolaylastirilacagi;
tamam olmayanlarin eksiklerinin nafilelerden ikmal edilecegini..."

beyan eden hadis-i serifler de naklediliyor
.


Bütün bu farkli görüs ve iddialar karsisinda,
mesru mazeretlerle veya mazeretsiz olarak, zaman zaman kismen,
yahut da belli bir süre tamamen namazlarini vakti içinde edâ etmemis,
üzerinde az veya çok namaz borcu olan müslümanlarin, ne yapacaklarini sasirmamalari mümkün degil.
Mazeretsiz olarak terkedilmis olan namazlarin kazasi mümkün degil midir?
Farz borcu olanlarin, bunlari kaza etmeden kildiklari sünnet namazlar, bosuna mi gitmektedir?
Bir namazin, -hem vaktin sünneti, hem de geçmis bir namazin kazasi olarak
- iki ayri niyyetle kilinmasi câiz ve sahih midir? Böylece ikisi birden kilinmis olur mu?
Ve bir de bu iddialara mesnet olarak gösterilen kitaplar,
kaynak niteligine hâiz muteber eserler midir ve nakiller dogru olarak yapilmis midir?



Biraz uzun, fakat pek çok kimseyi ilgilendirdigini sandigimiz bu hususlari açiklamanizi bekliyoruz.


CEVAP

Namaz, dinimizin ifâsini emrettigi ibadetlerin en önemlisidir.
Kelime-i sehâdetten sonra, Islâm binasinin üzerine kuruldugu bes esastan birincisidir.
Akilli ve erginlik çagina ulasan her müslümana, istisnasiz farzdir.
Farziyeti Kitap, sünnet ve icma ile sabittir.
Terkedilmesi ve -geciktirmeyi câiz kilan mesru bir mazeret bulunmaksizin
- vaktinde edâ edilmeyip, kazaya birakilmasi, en büyük günahlardan biridir.
Bu itibarla, her müslümanin bes vakit namazini vakti içinde edâ etmesi;
geciktirmeyi caiz kilan mesru bir mazeret olmadikça,
hiçbir vaktin namazini kazaya birakmamasi gerekir.


Bilindigi üzere, bes vakit namaz ve Ramazan orucu gibi,
edâsi belirli vakitlere baglanmis olan ibadetlerde, hem ibadetin ifasi,
hem de emrin belirlenen zaman içinde yerine getirilmesi olmak üzere iki ayri mükellefiyet söz konusudur.
Bu tür ibadetleri, dinimizin tayin ettigi vakti içinde eda edenler,
her iki mükellefiyeti birden yerine getirmis olurlar.
Vaktinde edâ etmeyip, daha sonra kaza edenler ise,
bu iki sorumluluktan sadece birini yerine getirmis olurlar.


Islâmî hükümlere göre,
hiç kimse gücünün yetmedigi bir seyi ifâ ile mükellef olmaz ve bundan dolayi sorumlu tutulmaz.
Nitekim Kur'an-i Kerim'de (Bakara Sûresi, âyet : 286):
"Allah kisiyi ancak gücünün yettiginden sorumlu tutar..." buyrulmustur.
Bu itibarla, bir ibadeti mesru bir mazeret sebebiyle vakti içinde edâ edemeyip,
daha sonra kaza eden kisi dinen sorumlu olmaz.
Fakat mesru bir mazeret olmadigi halde namazlarini vaktinde edâ etmeyenler,
daha sonra bunlari kaza etmekle emri,
vakti içinde yerine getirmeme sorumlulugundan kurtulmus olmazlar.
Bu gibilerin ayrica tevbe ve istigfarda (günahlannin affi için niyazda) bulunmalari
ve bu sorumlulugu telâfi edecek iyi isler ve nâfile ibadetler yapmalari gerekir.
(1) Nitekim Kur'an-i Kerim'de (Hûd Sûresi, âyet: 114):
"Iyilikler kötülükleri (günahlari) giderir." buyrulmustur.



(1) Ahmed b. Muhammed et-Tahtâvi, Hâsiye ala Merâlci'1-felah, sh. 358. Ist., 1985;
Alaüddin el-Haskefi; ed-Dürrii'1-münteka, 1/144, Ist., 1328;
a. mlf., ed-Dürrü 1 muhtâr, 1/485 (Reddü'1-muhtar kenarinda). Bulak, 1272;
Ibn Abidin, Reddü 1-Muhtar, 1/485, Bulak, 1272;
H. Zihni Efendi, Nimet-i Islâm (Kitabü s-salat), sh. 453, Ist., 1326;
Haseneyn M. Mahlûf, Fetavayi Ser'iyye, 1/242-243, Kahire, 1391/1971.



Namazin terki için, dinimizde hiçbir mazeret yoktur.
Geciktirilmesi (kazaya birakilabilmesi) için dinin mesru saydigi mazeret ise,
unutma ve uyku gibi suur disi haller ile, o anda (vakti içinde) edâ edebilme imkaninin bulunmayisindan ibarettir.
Sözgelimi,
Ramazan'da seferde veya savasta olan bir kimse, -oruç tutma imkani olsa bile-
orucunu kazaya birakabilir; bundan dolayi günahkâr olmaz.
Fakat edâ imkâni varsa fiilî savas hali bile,
namazi kazaya birakmayi mesru kilan bir mazeret degildir.
Çünkü namaz, kisiye daima ilahî mürakabe altinda bulundugunu hatirlatarak,
onu her türlü kötü davranistan korudugu gibi;
her durumda kolayca edâ edilebilen bir ibadettir.
Abdest alamayanin teyemmümle,
ayakta duramayan veya oturamayanin yattigi yerde,
sadece basi ile ima ederek namazini edâ etmesi müinkündür.
O halde, akli basinda ve edâ imkani olan bir müslümana
namazi kazaya birakmak için mesru bir mazeret, söz konusu degildir.
Bu itibarla, bir namazi kaza etmekle borç ödenmis olursa da,
mazeretsiz vaktinde edâ etmemenin sorumlulugu kalkmis olmaz.



Simdi,
konu ile ilgili bu giristen sonra, soruda belirtilen hususlarin açiklanmasina geçebiliriz.
1. Bir müslüman namazini, ya uyku, unutma, dalginlik...
gibi dinen mesru sayilan bir mazeretle; veya mazeretsiz olarak geçirmis olabilir.
Ister mazeret sebebiyle, ister mazeretsiz olarak, her ne sekilde olursa olsun,
namazini vaktinde edâ etmemis olan bir kimsenin, onu kaza ederek, borcunu ödemesi gerekir.
Ancak, mesru bir mazeretle vaktinde kilinmamis bir namaz,
ilk firsatta kaza edildigi takdirde, her hangi bir sorumluluk söz konusu olmaz.
Nitekim Rasûlüllah (s.a.s.) :
"Her kim bir namazi unutur veya ondan gaflet edip uyuyakalirsa,
onu hatirladiginda hemen kilsin. Onun bundan baska keffâreti yoktur..."
buyurmustur. (2)



(2) Buhari, es-Sahih, 1/148 (Mevâkit; 37) Ist., 1315;
Sevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/26-27, Kahire, 1380/1961;
Mansur Ali Nâsif, et-Tâcü'l-câmi, 1/147, Kahire, 1381/1961;
Tecrid Tercemesi, 2/537 (Hadis No: 354), Ankara, 1975.




Süphesiz mazeret sayilan uyku, namaza kalkmamak üzere yatip uyumak degildir.
Namazi geçirmeme azmi ile gerekli tedbir alindgi halde uyanamamak veya uyuyup kalmaktir.
Nitekim Rasûlüllah (s.a.s.) Efendimiz,
bir gece seferinde son derece yorulmus olan ashabina,
ancak içlerinden birini kendilerini namaza uyandirmak üzere görevlendirdikten sonra
istirahat için izin vermis, fakat herkes uykuya dalinca, görevli de uyuyuvermistir.
Konu ile ilgili rivayetlerden,
bir kaç defa tekerürü muhtemel bulunan bu olayda,
Rasûlullah (s.a.s.) sabah namazini günes dogup yükseldikten sonra,
yine cemaatle kildirmistir. (3)


Hendek savasinda da zor bir gün Rasûlüllah (s.a.s.) ve ashabi,
ögle, ikindi ve aksam namazlarini vaktinde kilma imkani bulamamislar;
bu üç vakti, yatsi namazindan önce tertip üzere,
cemaatle kaza etmislerdir. (4)


(3) Buhari, a.g.e., 1/148 (Mevakit, 35);
Sevkânî, a.g.e., 2/29;
M. Ali Nâsif, a.g.e., 1/147,
Tecrid Tercemesi, 2/252-260 (Hadis No: 226) ve 2/532 (Hadis No: 352).
(4) Buhari, a.g.e. 1/148 (Mevâkit, 38) ve 3/233 (Cihâd, 98) ve 5/48 (Megâzî, 29);
Ibn Hümam, Fethu'l-Kadir, 1/349, Bulak 1315; Zeyleî,
Nasbü'r-râye, 2/164, Beyrut, 1393/1973.



Görüldügü üzere,
mesru mazeretlerle vaktinde edâ edilemeyen namazlann daha sonra
kaza edilmesi Rasûlüllah (s.a.s.) in kavlî ve fiilî sünnetiyle sabittir.
Mazeretsiz terkedilmis namazlarin kaza edilip edilemeyecegine gelince :


2. Kasden namazi terketme günahinin,
kaza ile telâfisinin mümkün olmayacagi, esâsen Rasûlüllah (s.a.s.) in bu konudaki
söz ve uygulamalannin hep mazeret sebebiyle
vakti geçirilmis namazlarla ilgili oldugu düsüncesinden hareketle,
sahabeden Hz. Ömer, oglu Abdullah, Sa'd b. Ebî Vakkas, Ibn Mes'ud, Selman Fârisî ve tâbiundan el-Kasim b. Muhammed,
Muhammed b. Sîrin, Mütarraf b. Abdillah, Ömer b. Abdilaziz, Büdeyl b. Meysere ve Sâlim b. Ebi'l-Ca'd ile Dâvud ez-Zâhîri,
Ibn Hazm ve Ibn Rüsd gibi Zâhiri mezhebi müctehit ve fakihleri
kasden terkedilmis olan namazlarin kaza edilemeyecegi görüsünde iseler de,
(5) basta dört mezheb müctehid ve fakihleri olmak üzere Islâm âlimlerinin
cumhuruna (çogunluguna) göre, edâsi farz olan namazlarin, mazeretsiz (kasden) terkedilmis de olsa,
kazasi da farzdir. (6)


Cumhur bu hükme mesnet olmak üzere:


a. Hadis-i seriflerde unutma, uyku gaflet... gibi,
suur disi haller sebebiyle vakti geçirilen
namazlarin kazasi emredildigine göre,
mazeretsiz terkedilen namazlann kazasinin evleviyetle gerekecegi (7)

b. Hadis-i seriflerde yer alan "nisyan" (unutma) kavraminin,
kasden terketmeyi de ifade ettigi; çünkü bu kelimenin,
ister zuhûlen, ister kasden olsun,
(Tevbe Sûresi, âyet : 67 ve Hasr Sûresi, âyet : 19 da oldugu gibi)
mutlak "terk" anlaminda da kullanildigi (8)


(5) Aynî, Umdetü'l-kari, 2/602, Ist., 1308;
ibn Hazm, el-Muhallâ, 1/238, Beyrut, 1352;
Sevkânî, es-Seylü'l-cerrâr, 1/289, Beyrut, 1405/1985;
Tecrid Tercemesi, 2/538-539.
(6 ) Aynî a.g.e., 2/206; Abdurrahman el-Cezîrî,
el-Mezâhibu'l-erbea, 1/488,
Kahire ts., Tecrid Tercemesi, 2/538-539.
(7) Sevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27;
Mansur Ali Nâsif, a.g.e., 1/147; Tecrid Tercemesi, 2/539.
(8) Aynî, a.g.e., 2/608; Sevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27.



c. Yine unutma veya uyku gibi suur disi haller sebebiyle
geçirilen namazlann kazasi ile ilgili hadis-i seriflerde yer alan
"onun bundan baska keffareti yoktur."
ifadesinin, mazeretsiz olarak namaz vaktini geçirenlere de delâlet ettigi;
çünkü mazeretle vakti geçirmis olanlar için günah olmadigindan,
keffaretin de söz konusu olamayacagi; (9)



d. Namazi kasden terkedenlerin de,
Cenab-i Hakk'in emrine muhatap olmalari dolayisiyla, onlar üzerine
de namazin borç oldugu; borcun ise ancak ödenmekle zimmetten düsecegi;
(10) nitekim Rasûlüllah (s.a.s.) in de:
"Allah'a olan borç, ödenmeye en lâyik olandir," (11) buyurdugu;



e. Namazin edâsi ile ilgili emrin,
edâ edilmedigi takdirde kaza için de emir sayilacagi,
çünkü emirle vacip olan sey, edâ edilmedikçe emrin hükmünün devam ettigi... (12)
gibi delillere dayanmislardir.

(9) Sevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27.
(10) Sevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/27-28; es-Seylül-cerrâr, 1/289.
(11) Buhari, a.g.e., 2/240 (siyam, 42); Müslim, es-Sahih, 2/804
(Siyâm, 154-155 No: 1147) Kahire, 1374/1955.
(12) Aynî, a.g.e., 2/608; Seyhzâde Abdurrahman b. Muhammed, Mecmeu'l-enhur, 1/144, Ist., 1328;
Ahmed b. Muhammed et-Tahtâvî, Hasiye ala Merâki'l-felâh, sh. 357-358.



Görüldügü üzere,
mesru mazeretlerle terkedilen namazlar gibi, mazeretsiz olarak vaktinde edâ
edilmemis olan farz ve vacip namazlarin da
kaza edilmesi gerektigi görüsü, delil yönünden daha kuvvetlidir.
Ancak Islâm müctehid ve fakihlerinin,
ittifaka yakin derecede büyük çogunluguna göre, hangi sebeple olursa olsun vaktinde edâ edilmemis olan farz
ve vacip namazlarin kazasi fevridir; geciktirilmemesi gerekir.
Bu sebeple günlük is ve ibadet saatleri ile
yemek, uyku, dinlenme... gibi hayatî ihtiyaçlarin karsilanmasi için
geçen zamanlar disinda kalan bütün bos vakitlerde devamli olarak kaza namazi kilinarak,
borcun bir an önce bitirilmesi gerekir. (13)


3. Kaza namazlarinin gecikmesi açisindan,
kaza namazi borcu olan kimselerin nâfile ve sünnet
namazlara vakit ayirip ayiramayacagi konusu,
mezhepler arasinda ihtilaflidir.


a. Sâfiî mezhebinde,
kaza borcu olan kimselerin günlük farz namazlar disinda,
ister bes vaktin farzi ile birlikte kilinan sünnetler,
ister terâvih, teheccüd... gibi diger sünnet ve mutlak nâfileler olsun,
kaza borcunu tamamlamadikça, sünnet ve nafile kilarak kaza namazlarini geciktirmeleri haramdir.
Ancak bu hükmün anlami, diger bos zamanlari degerlendirmeyip,
sadece sünnet yerine kaza kilarak borçlann tamamlanmasi degil;
kaza borcu olan kimselerin, sünnet kilacak kadar zaman bile
kaza borçlarini geciktirmelerinin câiz olmadigidir.


b. Mâlikîlere göre de,
günlük farz namazlar ile sabah namazinin sünneti,
vitir, bayram ve tahiyyetü'l-mescid disinda sünnet
veya nafile ile mesgul olarak kaza namazini geciktirenler
, günah islemis olurlar.


c. Hanbelilere göre ise,
bu durumda olan kimselerin, gerek bes vakitte farzla beraber
kilinan sünnetleri, gerek bunlar disindaki diger sünnetleri kilmalari
câiz ise de, borcu çok olanlarin, sabah namazinin sünneti müstesna;
bunlarin yerine de kaza namazi kilmalari efdaldir. Sünnet olmayan mutlak
nafile ile mesgul olmalari ise haramdir. (14)


(13) Aynî, a.g.e., 2/602; Sevkânî, Neylü'l-evtâr, 2/28;
Abdurrahman el Cezîri, a.g.e., 1/491.
(14) Abdurrahman el Cezîrî, a.g.e., 1/491-492.


d. Hanefilere gelince:
Üzerinde ister az, ister çok, kaza borcu olan kimselerin,
gerek farz namazlarla birlikte kilinan revâtib sünnetlerini,
gerek Peygamber (s.a.s.) Efendimizin kilinmasini tavsiye buyurdugu
terâvih, teheccüd, tesbih, duhâ, tahiyyetü'1-mescid, evvâbîn...
gibi diger sünnetleri kilmalari,
-bu yüzden kaza borçlarinin ödenmesi gecikmis olsa bile-,
efdal görülmektedir. Sünnet olmayan mutlak nâfile namaz kilmak da haram veya mekruh olmayip;
câiz ise de bunlarin yerine kaza kilmak efdaldir. (15)

Hanefî mezhebinde muteber kaynak niteligi tasiyan ve bir kismi isim,
cilt ve sahife numaralari 15'inci dipnotta gösterilen fikih kitaplarinda
bu husus bu sekilde beyan olunmaktadir.
Bu itibarla, kaza borcu olan kimselerin sünnet kilmalarinin ahmaklik oldugu;
bunlarin Allah katinda makbul olmayip bosa gidecegi...
gibi sözler,
Hanefî fukahasinin kaynak olarak kabul ettigi muteber eserlerde yer almayan mesnetsiz iddialardan ibarettir.
Esasen, -yukarida görüldügü üzere;
Safiîler disinda diger üç mezhebe göre de,
kaza borcu olan kimselerin sünnet kilmalari câiz; Hanefîlere göre ise efdaldir.


(15) Ahmied b. Muhammed et-Tahtâvî, a.g.e., sh. 363;
ibn Abidin, Reddu'l-Muhtar, 1/493, Bulak, 1272; el-Fetâvâl-hindiye, 1/125, Bulak, 1310;
Abdurrahman el-Cezîrî, a.g.e., 1/491-492;
Osmanlica Tahtâvî Tercemesi, 2/143; Ist. 1285;
Zühdü Pasa, el-Mecmûatü'z-Zühdiye, 1/131-132, Ist., 1311;
Haci Zihni Efendi a.g.e., sh. 467;
Haci Muhammed Nehif Ef., Ilaveli Enisü'l-abidin, sh. 67, Ist., 1327;
Ahmed Davudoglu, Ibn-i Abidin Tercemesi, 3/152, Ist., 1982;
Ö.N. Bilmen, Büyük Islâm IImihali, sh. 183, Ist., ts.



4. Üzerinde "fâite" yani
mesru bir mazeret sebebiyle vaktinde edâ edemedigi namaz borcu olan
kimselerin sünnetleri kilabilecegi;
üzerinde mesru mazeret olmadan terkedilen namaz borcu olanlarin
ise, sünnet ve nafile kilamayacagi,
çünkü fâite ile mazeretsiz terkedilmis namazlarin
kazasinin ayni olmadigi... hususuna gelince :


Sözlük anlaminda"fevt" bir seyi yapamadan vakti geçmek;
"terk" ise, bir seyi birakmak, bir isten vazgeçip,
onu kasden yapmamak demektir. Ancak, sözlük anlamlari farkli olan
bu iki kelime fikihta, namazla ilgili terim olarak,
arada fark gözetilmeksizin , ayni anlamda, birbiri yerine kullanilmaktadir.
Hemen bütün fikih kitaplarinda "fâite" kelimesi,
ister mazeret sebebiyle, ister mazeretsiz olsun,
"vaktinde edâ edilmemis olan namaz"
anlaminda kullanildigi gibi, mesela
Alaüddin es Semerkandî'nin "Tuhfetü'l-fukaha" adli eserinde;
(kaza namazlarinda tertibin sukutu ile ilgili olarak)

"Kim bir namazi terkeder, sonra bu fâiteyi hatirlar oldugu halde bes vakit kilarsa..." ve

"Kim bir vakit namazi terkeder, sonra bu fâite hatirinda olarak bir ay namaz kilarsa..." (16) ...

gibi ifadelerinde, bu iki kelime arasinda hiçbir mana ve hüküm ayriligi gözetilmemis;
terkedilen namaza "fâite" denilmistir.
Bâbertî'nin "el-Inâye" adli "Hidâye" serhinde "... men fâtethü salâtün ev fevvetehâ amden..."
(kim bir namazi kaçirir veya kasden geçirirse...) (17)
ibaresinde de, fevt kelimesi hem mazeret sebebiyle,
hem de kasden vakti geçen namaz için kullanilmistir.


(16) Alaüddin es-Semerkandi, Tuhfetü'l-fukaha, 2/231-232, Beyrut, 1405/ 1984.
(17) Bâbertî, el-Inâye, 1/346 (Fethu'l-kadir kenarinda), Bulak, 1315.



Esasen, vaktinde edâ edilmemis olan namazlara
"metrûke" (terkedilmis) yerine "fâite" (vakti geçmis) denilmesinin, -baska bir maksatla degil, sadece;
müslümanin namazini ancak bir özürle geçirmis olabilecegine dair hüsn-i zan sebebiyle oldugu,
fikih kitaplarinda beyan edilmektedir. (18)


5. Hem bir kaza namazina,
hem de vaktin sünnetine olmak üzere
bir namazin iki ayri niyyetle kilinmasi ise, kaynak niteligi tasimayan
(Necâtü'l-mü'minin ve benzeri) bazi ilmihal tipi kitaplar ile,
bu kitaplardan nakiller yapan kisiler disinda,
Hanefî müctehid ve fakihlerince câiz görülmemektedir.


Bilindigi üzere,
sünnet ve nafile namazlarin sihhati için, mutlak namaz niyyeti yeterli ise de,
farz ve vacip namazlarin sihhati için,
(söz gelimi, "bu günkü ögle namazinin farzi..." veya "dünkü ikindinin kazasi..." gibi)
niyyette kilinacak namazin hem aslini, hem isim ve vasfini tayin sarttir.
(19) Bu itibarla, sünnet veya nafile bir namazda,
söz gelimi hem tahiyyetü'l-mescid, hem duha (kusluk) gibi,
iki ayri niyyet câiz görülmekte ise de, -ister edâ, ister kaza olsun-;
bir farz namazda iki ayri niyyet câiz degildir.
Bu takdirde niyyet, bunlardan kuvvetli olana masruf olur.


(18) Alaüddin Haskefi, ed-Dürrii-1-münteka, 1/144 (Mecmeu'l-enhur kenarinda) Ist., 1328;
ed-Dürrü'l-Muhtar 1/475 (Reddü'l-Muhtar kenarinda);
Ahmed b. Muhammed et-Tahtâvî, a.g.e., 1/485;
Haci Zihni Ef., a.g.e., sh. 452.
(19) Ibn Hümam, a.g.e., 1/186-187;
Ahmed Tahtâvî, a.g.e., sh. 179; Haskefi, ed-Dürrü’l-Muhtâr, 1/279-280; Ibn Abidin, a.g.e., 1/279-280;
Haci Zihni Ef., a.g.e., sh. 84.

Mesela; ayni namaz için:


a. Biri farz-i ayn, digeri farz-i kifâye iki ayri farz namaza niyyet, farz-i ayn olan namaz için;

b. Biri vakti girmis, digeri henüz vakti girmemis iki ayri namaza niyyet,
vakti girmis olan namaz için;

c. Biri edâ, digeri kaza iki ayri farz namaza niyyet,
-vakit müsait ise; kaza için; vakit dar ise, vaktin farzinin edâsi için;

d. Iki ayri vaktin kazasina niyyet,
-kisi sahib-i tertib ise; ilk kazaya kalan için; (aksi halde bu niyyetin hükmü yoktur.)

e. Hem bir nafileye, hem cenaze namazina niyyet,
-nafile rükû ve secdeli kâmil namaz olmasi itibariyle; nafile için;

f. Hem farz (mesela bir kaza namazi), hem de sünnet veya nafile bir namaza niyet,
-Imam Ebû Yusufa göre; sadece farz namaz için geçerli olur.
Imam Muhammed'e göre ise, sonuncusunda her ikisi içinde geçerli olmaz. (Zo)


Görüldügü üzere bir kismi dipnotta gösterilen
en muteber kaynaklarin beyanina göre, "hem geçmis bir namazin kazasi, hem de vaktin sünneti"
niyyetiyle kilinan bir namaz, Imam Muhammed'e göre,
ne farz, ne sünnet, ne de nafile olarak sahih olur.
Imam Ebû Yusuf a göre ise sadece farz olarak câiz olur; ayrica sünnet veya nafile sevabi söz konusu olmaz.
Iki tane müctehidin bu konudaki ictihatlari, böyle olunca,
fakih bile sayilmayan "filan kisinin kitabinda söyle buyruldu" demenin,
hiç bir anlami yoktur.


(20) Ibn Hümam, ' a.g.e., 1/187;
Ibrahim el-Halebî, Günyetü'l-mütemelli (Halebî Kebir), sh. 249-251, Ist., 1325;
Halebî Sagîr, sh. 121-122, Ist., 1309;
Ibn Nüceym, el-Esbâh ve'n-nezâir, sh. 39-43, Dimask, 1403/ 1983;
el-Bahru'r-râik, 1/296-297, Beyrut, ts.;
el-Fetâva'l-Hindiye, 1/65;
Ahmet et-Tahtâvî, a.g.e., sh. 174;
Ibn Abidin, a.g.e., 295-296;
Zihni Efendi, a.g.e., 84-86;
Ö.N. Bilmen, a.g.e., sh. 118-119.



Süphesiz, sünnet yerine kaza namazina niyyet ederek,
sünnet namazlan terkeden müslümanlar, günahkar olmazlar.
Kildiklan namazlar kaza olarak sahihtir. Ancak,
sünnetlerin sevabindan mahrum kalacaklari gibi,
-müekked sünnetlerin mazeretsiz terkinden dolayi- isâet (ihmal ile zarar vermek) etmis olurlar.
Ayrica Hz. Peygamber (s.a.s.) in itâb (azarlama, darilma) ve tekdirine maruz kalirlar. (21)


6. Soruda söz konusu edilen Hadis-i serif,
kismen degisik senet ve lafizlarla, Buhari ve Müslim disinda bütün Kütüb-i Sitte' de,
ayrica Ahmed b. Hanbel'in Müsned'i, Dârimî'nin Sünen'i ve Hâkim'in Müstedrek'inde rivâyet edilmektedir ki anlami söyledir :

"Kiyamet günü, müslüman kulun ilk hesaba çekilecegi sey, farz namazdir.
Eger bunu tam kilmissa, mesele yok.
Aksi takdirde meleklere :-Bakiniz onun nafile namazlari var mi?, denilir.
Eger nafilesi varsa, farz namazlari nafilelerinden ikmal edilir.
Sonra diger farz ameller için de bunun gibi yapilir."
(22)


(21) Bâbertî a.g.e., 1/13;
Ebû Gudde, Takdimetu Fethi bâbi'l-inâye bi serhi kitabi'n-Nükaye, 1/14-15, Haleb, 1387/1967.
(22) Ebû Davud, es-Sünen, 1/200 (Salat, 145, No: 8(i4), Kahire, 1371/1952;
Tirmizi el-Camiu's-sahih, 2/270 (Salat, 188, No: 413), Kahire, 1356/ 1937;
Nesâî, es-Sünen, 1/232 (Salat, 9) Kahire 1312;
Ibn Mâce, es- Sünen, 1/458 (Ikame, 202, No: 1425), Kahire, 1372/1952;
Darimî, es- Sünen, 1/313, (Salat, 91) Misir, 1349; Hâkim, el-Müstedrek, 1/394 (No:966), Beyrut, 1411/1990.



Görüldügü üzere hadis-i serifte, farz namazlardaki eksikliklerin,
nafilelerden ikmal edilecegi beyan olunmaktadir.
Hadis sarihleri, ikmal keyfiyetinin hadis-i serifin zahiri manasina da uygun olarak,
"kilinmamis farz namazlarin nafilelerle tamamlanacagi"
seklinde olmasini da "edâ edilmis olan farz namazlardaki âdâb, sünnet, husu, dua ve zikirlerle ilgili noksanlarinin ikmâli"
seklinde olmasini da ihtimal olarak zikrediyorlar.
Ebû Bekr Ibnü'l-Arabî, "Arîzatü'l-ahvezî" adli Tirmizi serhinde,
"bana göre, edâ edilmeyen farzlarin nafilelerle tamamlanmasi ihtimali, daha açiktir;
çünkü hadisin devaminda diger farz ameller için de, bunun gibi yapilir, ifadesi bunu göstermektedir..."

demektedir. (23)


7. Iddialara mesnet gösterilen kitaplarin kaynak niteliginde olup olmadigi
ve bunlardan yapilan nakillerin ne derece dogru oldugu hususuna gelince;
böyle bir dergi için uzunca sayilabilecek bu yazidan, sanirim bu konuda bir kanaate varmak mümkündür.
Bir örnek vermek gerekirse, Kudüs Kadisi Sakizli Muhammed Sadik Efendi'nin
"en-Nevadiru'l-fikhiyye fi mezhebi'l-eimmeti'l-Hanefiyye" adli gayr-i matbu eserinden, Ibn Nüceym'in :

-"Üzerinde kaza namazi olan bir kimsenin; sabah, ögle, ikindi, aksam ve yatsinin sünnetlerini,
bu namazlarin kazalarina niyyet ederek kilarsa, sünnetleri terketmis olur mu?”
seklindeki bir soruya cevaben :
-Hayir olmaz; çünkü sünnet kilmaktan maksat,
"seytanin burnu sürtülmesi için, vakit içinde farzdan baska bir namaz daha kilmaktir..."
dedigi nakledilmektedir.


(23) 2/207, Kahire (Matbaatü’1-Misriyye), 1350/1951;
Azimabâdî, Avnü'l-mâbûd, 2/116, Delhi, 1322; Seharenfûri, Bezlül-mechûd, 5/136;
Mahmud Muhammed es-Sübkî, el-Menhelü'l-azbi'l-mevrûd, 5/311, Misir, 1394;
Süyûtî, Zehru'r-ruba ale'l-Mücteba, 1/233 (Sünen-i Nesâî ile birlikte);
Hasiyetü's-Sindi ala Serhi'n-Nesâî Lis's-Suyûtû, 1/232-233 (Sûnen-i Nesaî ile birlikte);
Begavî, Serhu's-Sünne, 4/159, Dimask 1390-1400/1970-1980; Haydar Hatiboglu,
Sünen-i Ibn Mâce Tercemesi ve Serhi, 4/248. Ist., 1983.




Oysa, yukarida (ve 20 numarali dipnotta cilt ve sahife numaralan ile) gösterildigi üzere
Ibn Nüceym, "el-Esbâh ve'n Nazâir" ve "el-Bahrü'r-râik"
adli kendisine ait kiymetli eserlerin her ikisinde de, en-Nevâdiru'l-fikhiyye'de kendisine isnat edilen sözlerin
tam aksini nakletmekte; bu anlamda hiçbir ifadeye yer vermemektedir.
O halde bu sözler, yeterli arastirma yapmadan, mezkür kitaba dercedilmis, asilsiz bir isnattan baska bir sey degildir.

Kaldi ki, ibn Nüceym büyük ve muhakkik bir fakih olmakla birlikte
-fukaha arasindaki derecesi itibariyle; "tahric ve tercih ashabi"ndan bile sayilmamaktadir.
Hükmü beyan edilmis olan bir konuda, tahric ve tercih ehlinden olan fakihlerin bile
müctehide muhalefeti söz konusu olamayacagina göre, (24) farz-i muhal, isnat edilen bu sözlerin kendisine ait oldugu sabit bile olsa,
-yukarida Imam Ebû Yusuf ve Imam Muhammed gibi müctehidlerden nakledilmis olan hükümler karsisinda,
ictihad yetkisini haiz olmayan bir fakihin sözlerine itibar edilemeyecegi asikardir.


Sunu da belirtelim ki,
bir mesele için, kaynak niteligi tasiyan bir eser de olsa,
sadece kitabin adini vermek, kaynak göstermek demek degildir.
Kaynak, eserin müellifi, adi, cilt. ve sahifesi, baski yeri ve tarihi belirtilerek gösterilir.


(24) Ibn Abidin, Reddü'l-muhtar, 1/52-53;
Ukûdu resmi'l-müftî (Mecmûatti'r-resâil içinde), sh. 11-12, Istanbul, 1325;
M. Ebû Zehra Ebû Hanife, sh. 442-447, Kahire, Ikinci baski, ts.;
Ayni eser, çeviren: Osman Keskioglu, sh. 388-393, Ankara, 1962; Seyyid Bey, Usûl-i Fikh (Medhal), sh. 243-249; Istanbul, 1333;
Ö. Nasuhi Bilmen, Istilahat-i Fikhiye Kamusu, 1/324-325, Istanbul, 1949; Hayreddin Karaman, Islâm’ in Isiginda Günün Meseleleri, 2/505-506, Istanbul, 1988.



Selam ve dua ile

Dr. Ahmed Müslüm